Laz Enstitüsü, dünyada yok olma tehlikesi altında olan diller arasında yer alan Lazcanın korunması, yaşatılması ve bu konuda farkındalık oluşturulması için 7 Kasım’ı Lazca Dil Günü ilan etti.
Laz dili ve kültürünün yaşatılması amacıyla 2013’te kurulan Laz Enstitüsü, 7 Kasım’ı Lazca Dil Günü olarak ilan etti. Dünyada yok olma tehlikesi altında olan diller arasında yer alan Lazcanın korunması, yaşatılması ve bu konuda farkındalık oluşturulması amacıyla belirlenen gün kapsamında çeşitli etkinlikler planlanıyor.
Laz Enstitüsü’nden yapılan açıklamada şöyle denildi:
Neden 7 Kasım?
“Türkiye’de Laz dilinin ve kültürünün yaşatılması yönünde çalışmalar 1990’lı yıllarda başladı. İlk Laz kültür dergisi olan OGNİ (duy, anla) 1993 yılının Kasım ayında yayın hayatına başladı. Ama daha da öncesi ilk Lazca gazete olan Mç’ita Murutsxi (Kızıl Yıldız) İskender Tzitaşi ve arkadaşları tarafından 7 Kasım 1929’da Sovyetler Birliği içinde özerk bir cumhuriyet olan Abhazya’da yayınlandı. Tamamı Lazca olan ve Latin harfleriyle hazırlanan gazete, Lazca okuryazarlığının artırılması ve Lazcanın yazılı bir dil haline gelmesini amaç ediniyordu.
Kazım Koyuncu
“7 Kasım’ın başka bir açıdan önemi de Laz müzisyen Kazım Koyuncu’nun doğum günü olması. Lazcanın Türkiye’de tanınması ve sevilmesine büyük katkısı olan Kazım Koyuncu, Laz gençleri tarafından da çok sevilen ve örnek alınan bir kişiliktir. Bütün bu özellikler bir araya geldiğinde simgesel olarak 7 Kasım’ın Lazca Dil Günü olarak belirlenmesi ve kutlanması bir değere işaret ediyor.
Bütün oklar 7 Kasım’ı gösterdi
“Lazca Dil Günü için yapılan birebir görüşmeler ve sosyal medya üzerinden yapılan fikir alışverişi 7 Kasım’ı işaret etti. Bunun üzerine ortak mutabakat sonucu bu tarih belirlendi. Her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanması planlanan Lazca Dil Günü, Lazca ve bütün tehlike altındaki diller için farkındalık oluşturulmasına yararlı olmayı amaçlıyor.
İlk Lazca Dil Günü kutlaması bu yıl 7 Kasım’da gerçekleşti. Zoom üzerinden yapılan etkinliğe yurtiçi ve dışından Lazca üretimleri olan çok sayıda sanatçı, yazar, şair ve aktivistin yanısıra, Laz Kültür ve Dayanışma Derneği, Tehlike Altındaki Diller Ağı bileşenlerinden İstanbul Kafkas Kültür Derneği, Zaza-Der, Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği-HADİG temsilcileri katıldı. Lazca şiirlerin okunduğu, Lazca şarkıların söylendiği etkinlikte Lazcanın güncel durumu üzerine konuşmalar yapıldı. Etkinliğin video kaydına youtube/Laz Enstitüsü kanalından (aşağıdaki linkten) ulaşılabilir.
Temmuz 2020 yılında AB Türkiye Delegasyonu mali desteğiyle başlayan “Laz-Çerkes Sivil Toplum Ağı Projesi” kapsamında, Türkiye’deki tehlike altındaki diller ile ilgili farkındalık çalışmaları yapmayı ve bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri arasında ağ oluşturmayı amaçlayan faaliyetler yürütüyoruz. Bu güne kadar, tehlike altındaki dilleri güçlendirmek ve farkındalık yaratmak hedefiyle ağlar kurduk, ortak çağrılar yaptık, videolar yayınladık ve eğitimler düzenledik. Projenin faaliyetleri arasında, tehlike altındaki dilleri tanıtma ve yaşamalarına destek olma amacıyla eğitimlerimiz devam ediyor.
Bu proje kapsamında, üç sene boyunca düzenlenecek Lazca Eğitici Eğitimlerinin ilki haziran 2021’de gerçekleşecek. Türkiye’den farklı uzman ve akademisyenlerin eğitici olarak katılacağı bu programda örnekler ile eğitici adaylarının Lazca eğitimi konusunda ihtiyaçları olan bilgiler paylaşılacak.
Eğitimde yer alan oturum konuları şu şekilde; Lazca Nasıl Bir Dildir? Temel Lazca Dil Bilgisi, Lazcanın Dünya Dilleri İçindeki Yeri, Teknoloji Destekli Dil Öğrenimi, Dünden Bugüne Lazca Öğretim Materyalleri, Lazca Öğretimde Materyal Geliştirme, Yabancı Dil Öğretimi Yöntem ve Teknikleri, Lazca Öğretimde Deneyim Paylaşımı.
Zoom üzerinden senkron, Canvas üzerinden asenkron olarak verilecek eğitimin sonunda katılımcılara katılım belgesi verilecektir.
Lazcayı en az orta düzeyde bilen ve öğretmek isteyen herkes eğitime başvurabilir, eğitim ücretsiz ve kontenjanla sınırlıdır.
Dünyada her iki haftada bir dil yok oluyor. Dünya üzerinde konuşulan dillerin yarısı yok olma tehlikesi altında. 2008 yılında UNESCO dünyada dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek için 21 Şubat’ı Dünya Anadili Günü ilan etti. Türkiye’de kamu desteğinden yoksun ve görünür olmayan 30’dan fazla dil konuşuluyor. Dillerin ve kültürlerin insanlığın ortak mirası olduğundan hareketle, tehlike altındaki dil ve kültürlerin Türkiye’de de kültür mirası olarak tanınması, korunması ve yaşatılması amacıyla 2020 yılında Laz Enstitüsü ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği ortaklığıyla, AB’nin mali desteği ile yürütülen Laz-Çerkes Sivil Toplum Ağı projesi kapsamında TADNET (Tehlike Altındaki Diller Ağı) kuruldu. TADNET olarak 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nüzü kutluyoruz.
zoom program katılım linki: https://zoom.us/j/98922666802?pwd=dEFoTHY2czNCTndVTUdOdTU0eHdhQT09
Laz Enstitüsü’nün 2021 yılında belirlediği 7 Kasım tarihi, Lazca Dil Günü olarak kutlanmaktadır. Bu özel gün, Lazca’nın ilk gazetesi olan Mç’ita Murutsxi’nin (Kızıl Yıldız) 1929 yılında yayımlanmaya başladığı günü ve aynı zamanda Laz müzik kültürünün önde gelen isimlerinden Kazım Koyuncu’nun doğum gününü (7 Kasım 1972) anmak için seçilmiştir.
Lazca’nın Bugünkü Durumu
Anadil olarak Türkiye’de konuşulan ancak yok olma tehlikesi altındaki diller arasında yer alan Lazca, binlerce yıl boyunca bu topraklarda varlığını sürdürmüştür. Anadolu’da onlarca uygarlık ve dil tarih sahnesinden çekilirken Lazca barış içinde mütevazi varlığını korumayı başarmıştır. Elbette ki bu aynı zamanda bu dilin taşıyıcısı ve mirasçısı Lazların da başarısıdır.
Lazca İçin Yapılan Çalışmalar
Ne var ki, 20. Yüzyıl boyunca dünyada ve paralelinde Türkiye’de uygulanan asimilasyon politikaları, teknolojik gelişmeler Lazca gibi konuşanı az ve korunmasız dillerin ile kırılgan hale gelmesine sebep olmuştur. Biliyoruz ki, yüz yıl boyunca Lazca ve Lazca gibi diller kamusal alanlardan dışlanmış, yasaklarla yazılı hale gelmelerinin önü kesilmiş ve unutulmaya terk edilmiştir.
Lazcanın Kültürel Rönesans Yılları
1990’lı yıllardan itibaren Laz dili ve kültürünün korunması, Lazca okur-yazarlığın geliştirilmesi ve eğitim sistemine entegre edilmesine yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu çerçevede, Lazca sözlükler, gramer kitapları, ders kitapları ile roman, hikaye ve şiir kitapları yayımlanmıştır. Bugün Türkiye’de seçmeli ders olarak ortaokullar ve bazı üniversitelerde Lazca eğitimi verilmektedir.
Laz Enstitüsü, Laz dilinin canlandırılması ve yaygınlaştırılması adına çeşitli projeler yürütmekte, farkındalık oluşturmak amacıyla kampanyalar düzenlemektedir. Enstitü, Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği yaparak Lazca ders müfredatı ve ders kitaplarının hazırlanmasında önemli rol oynamıştır. Lazca eğitmen eğitimleri sayesinde, Lazca öğretebilecek öğretmen sayısında artış sağlanmıştır. 2023 itibarıyla online Lazca derslere gösterilen yoğun ilgi, anadile olan bağlılığı gözler önüne sermektedir.
Sosyal medya platformları üzerinden Laz alfabesini kullanarak Lazca iletişim kuran bireylerin sayısı artmış ve Lazca içerik üreten kişilerin eserleri, özellikle Laz kadınlar tarafından yazılan şiir, makale ve hikayelerle Laz edebiyatına katkı sağlamıştır. Lazca dublaj çalışmalarının popülerliği ve sosyal medyadaki Lazca içeriklerin artışı, dili canlandırma çabalarının meyvesini vermeye başladığını göstermektedir.
Lazca Dil Günü’nün Önemi
İlk Lazca gazete Mç’ita Murutsxi’nin yayımlanma yıldönümü ve Laz müziğinin sevilen ismi Kazım Koyuncu’nun doğum günü olan 7 Kasım, Lazca’nın ve Laz kültürünün korunması, geliştirilmesi ve tanıtılmasına atfedilen sembolik bir değer taşımaktadır. Bu özel gün, Laz dili ve kültürünün geleceğe taşınması için gösterilen çabaların, tüm Türkiye tarafından bilinmesi ve desteklenmesi gerektiğine dair bir hatırlatma niteliği taşır.
Laz Enstitüsü’nün online Lazca kursları büyümeye devam ediyor ve 2023-2024 akademik yılı için 10 sınıf açmayı hedefliyor. 2021-2022 döneminde Zoom üzerinden 9 sınıf açılarak 233 öğrenciye eğitim verildi, bu yıl ise 8 sınıf ve 228 aktif öğrenci ile eğitimler sürüyor.
Lazca Eğitimi: Yoğun İlgi ve Katılım Geçtiğimiz yıl toplam 338 kişi başvuru yaptı, 233 öğrenci seçildi ve %70 katılım oranı ile 73 öğrenci katılım belgesi aldı. 2022-2023 için ise 332 başvuru alındı ve 12 haftalık online Lazca kursları büyük ilgi gördü.
Lazca Ders Kitapları: Laz Enstitüsü geçtiğimiz yıllarda yürüttüğü çalışmalarla hem kendi kurslarında kullanmak hem de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ortaokullarda okutulmak üzere kullanılacak Lazuri 5, Lazuri 6, Lazuri 7, Lazuri 8 adları iile 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için ders kitapları hazırlamıştı. Ücretsiz olarak indirilebilen bu kitaplar herkesin kullanımına açık.
Lazca Öğretmen Eğitimi: Laz Enstitüsü’nün Yeni Hedefi Laz Enstitüsü, Lazca öğretmek isteyenler için eğitici eğitimleri de düzenlemeyi planlıyor. Enstitü Başkanı İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca öğretmenliği için üniversite mezunu olma şartının olmadığını, önemli olanın istek ve özveri olduğunu belirtti.
Bu girişimler, Lazca’nın korunması ve yaygınlaştırılması için önemli adımlar olarak kabul ediliyor. Laz Enstitüsü, Lazca’nın geleceği için sürekli olarak yeni projeler ve eğitimler düzenleyerek, dilin geleceğini sağlam temellere oturtmayı hedefliyor.
Bu toplantı, Avrupa Birliği mali yardımları kapsamında Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği (STGM) tarafından yürütülen Türkiye’deki Hak Temelli STÖ’ler İçin Birlikte Kurumsal Destek Programı kapsamında desteklendi.
Tarih: 8 Temmuz 2023
Yer: Çamlıhemşin (DUDİ KONAK)
Katılımcılar:
Toplamda 20 kişi
12 Kadın
8 Erkek
Katılımcı Profili: Laz Enstitüsü üyeleri, Lazca kültürel çalışmalara katılan yazarlar, müzisyenler, aktivistler ve gönüllüler.
Toplantı Akışı:
Başlangıç Saati: 10:30
BitişSaati: 17:00
GündemMaddeleri:
Laz Enstitüsü’nün Lazcanın konuşulduğu yerlerde nasıl kurumsallaşabileceği
Lazcanın yaşatılması yapılabilecekler
Kadınların Laz Enstitüsünün kurumsallaşmasındaki rölü
Toplantıda dile getirilen görüşler özetle şöyleydi:
Lazca için yapılan çalışmaların gurur duyularak anlatılması gerektiği ve Laz Enstitüsü’nün bu konuda en ciddi kurum olduğu vurgulandı.
Lazca’nın geçmişte yok olmak üzereyken son yıllarda farkındalığının arttığı, eskiden Laz olduklarını söylemekten ve Lazca konuşmaktan insanların utanırken şimdi popüler hale geldiği belirtildi. Özellikle gençlerin Lazca öğrenmek istediği ve bunun nedenleri arasında enstitü çalışmaları, sosyal medya ve müzikle ilgili faaliyetlerin olduğu ifade edildi.
Tarihsel olarak bazı insanların Laz kökenlerinin farkında olmadığı, fakat şimdi daha çok genç neslin Lazca öğrenmek istediği, bu değişiklikte çocukların ve müziğin büyük rol oynadığı söylendi.
Geçmişte Lazca’nın okullarda yasak olduğu, bu yüzden bazılarının zorluklar yaşadığı, şimdiyse Lazca’da şiirler yazıldığı ve bu durumun bazıları için mutluluk kaynağı olduğu dile getirildi.
Modern olmanın bir göstergesi olarak “güzel Türkçe” konuşmanın önemi vurgulanırken, gençlerin Lazca’ya eskisi kadar hakim olmadığı belirtildi.
Kimlik bilincinin dil öğretiminin önemli bir parçası olduğu ve Lazca’nın kültür ve tarih bilgisiyle birlikte öğretiminin önemi üzerinde duruldu.
Geçmişte Lazca konuşmanın getirdiği zorluklar, aşağılama ve buna bağlı olarak oluşan travmalar üzerinde duruldu.
Eğitim, şehir hayatı ve kurumsal hayatta kadınların daha az Türkçe konuştuğu, bu sayede dili yaşattığı dile getirildi.
Lazca yazma ve konuşma pratiğinin önemi üzerinde duruldu. Özellikle bazı kadınların Lazca yazarken veya sosyal medyada Lazca içerik paylaşırken eleştirildiği ancak bu durumu sürdürmeye kararlı oldukları vurgulandı.
Erkeklerin kamusal alanı kullanmaları ve bu alanda Türkçe’nin hakim olmasının, dilin yaşatılmasında bir engel oluşturduğu ifade edildi.
Gürcistan tarafında, özellikle Sarp bölgesinde kadınların aktif sosyal yaşamda olmaları ve Lazca’nın yoğun olarak kullanılmasının, dilin genç nesil tarafından öğrenilmesine katkıda bulunduğu belirtildi.
Son olarak, daha fazla görünürlük ve örnek oluşturma ile Lazca’nın daha da yaygınlaşacağı üzerinde duruldu.
Çözüm Önerileri:
Laz Enstitüsü’nün ayrı bir kadın örgütlenmesi oluşturması ya da oluşumunu desteklemesi
Kadınlara yönelik Lazca yayınlar yapılması
Okullardaki Lazca seçmeli derslerin desteklenmesi
Yerel kurumlar ve STK’lar ile işbirliğinin geliştirilmesi
Sosyal medyadaki Lazca içeriklerin artırılması, Lazca içerikli web sitesinin geliştirilmesi
Yaşlılardan Lazca hikayeler, masallar, şarkılar ve şiirlerin derlenmesi
Lazca yaz kampı düzenlenmesi ve Lazca konuşma kulüpleri oluşturulması
Lazca şiir ve hikaye yarışmalarının düzenlenmesi.
Üniversitede Laz dil edebiyatı bölümü için başvuru yapılması
The Laz people, who are the indigenous inhabitants of the Eastern Black Sea region, possess a rich cultural heritage with roots dating back to the Colchis civilization. They have resided in the coastal regions of Turkey and Georgia along the Black Sea for thousands of years. Their captivating history, distinct language, and enduring traditions showcase their resilience and adaptability. This article serves as an introduction to the Laz people, exploring their origins, culture, and language, and shedding light on their fascinating story.
Who are the Laz?
The Laz people, who are the indigenous inhabitants of the Eastern Black Sea region, possess a rich cultural heritage with roots dating back to the Colchis civilization. They have resided in the coastal regions of Turkey and Georgia along the Black Sea for thousands of years. Their captivating history, distinct language, and enduring traditions showcase their resilience and adaptability. This article serves as an introduction to the Laz people, exploring their origins, culture, and language, and shedding light on their fascinating story.
Geographical Location
The Laz people inhabit areas ranging from the Turkish city of Pazar (Atina) in the Rize province, through Arhavi (Ark’abi) in the Artvin province, to Sarpi in the autonomous republic of Adjara, Georgia. This region comprises the historical Ottoman sanjak (subprovince) of Lazistan. Owing to nomenclature, many people in Turkey incorrectly refer to everyone residing along the Black Sea as Laz, regardless of ethnic affiliation.
A Laz villiage in Turkey
Language and Historical Connections
The Laz language shares close ties with Mingrelian, spoken by a closely related minority in Northwest Georgia, and is less related to Georgian and Svan. Mingrelian and Laz are sometimes considered dialects, as they are mutually intelligible, and these two ethnic groups even shared an ancient common kingdom called Colchis. Colchis was first mentioned in ancient Greek texts, specifically in “Jason and the Argonauts,” where Jason travels to Colchis to retrieve the Golden Fleece. Based on this myth, modern Laz chose the symbol of the Lamb/Goat as their official emblem.
Religion and Society
The Laz people were initially Christian when their territories were under the Eastern Roman (Byzantine) Empire’s control. After being conquered by the Ottomans in 1461, the Laz people gradually converted to Islam. However, it is worth mentioning that the Laz on the Georgian side converted to Georgian Orthodoxy. In the late Ottoman period, societies such as the “Laz Talebe Cemiyeti” (Laz Students’ Society) and “Laz Tekâmül-ü Milliye Cemiyeti” (Laz Society for National Perfection) were established, demonstrating a degree of freedom for the Laz people and their culture within the multi-pluralistic system.
Culture and Traditions
Laz people identify strongly with their agriculture, predominantly with tea and hazelnuts. Their connection to the Black Sea is evident in their stories, music, and cuisine, which features anchovies prominently. Traditional Laz music relies heavily on the usage of bagpipes (“guda”) and Kemenche. A typical traditional dance of the region is Horon (“xoroni”), characterized by lively and energetic movements, often involving quick footwork, jumps, and synchronized group movements.
Preservation of Language and Heritage
During the Laz language education for teachers, 2022
The number of Laz speakers has been drastically decreasing, and the language is listed as “definitely endangered.” Efforts to preserve the language include Laz classes taught at middle schools and online classes for adults organized through the Laz Institute. These measures are not enough to preserve the language and culture, as assimilation poses a significant threat to the Laz people’s cultural heritage.
Notable people fighting for the language include:
• Iskender Tzitashi (1904 – 1938), a researcher who published the first newspaper “Mchita Murutsxi” (“Red Star”) in 1929.
• Kazim Koyuncu (November 7, 1972 – June 25, 2005), an artist and the founder of the band “Zughashi Berepe” (“Children of the Sea”). His music gained popularity throughout Anatolia and helped break down negative stereotypes against his people.
•. Hasan Helimishi (November, 1907 – March 3, 1976) a prominent Laz poet and painter, made significant contributions to the Laz literary tradition through his creation and publication of works in the Laz language.
• Nurdoğan Demir Abaşişi (1944 – April 2, 2008) a distinguished Laz artist and poet, played a crucial role in the development of written Laz and undertook the important task of compiling and preserving Laz tales.
Iskender Chitasi prepared the first Laz alphabet based on Latin alphabet characters on November 7, 1929, and it was used in Laz textbooks.
Conclusion:
The Laz people have a fascinating history, language, and culture that are well worth exploring and preserving. This article serves as an introduction to the Laz people, and we intend to add more detailed articles about their history, language, culture, and society in the future. As we learn more about this ethnic minority, it is crucial to support efforts to protect and promote their unique heritage for future generations to appreciate and enjoy.
Resources:
Taskin, Nilufer (2011). “Representing and performing Laz identity – “This is not a rebel song!””, Thesis submitted to the Institute for Graduate Studies in Social Sciences in partial satisfaction of the requirements for the degree of Master of Arts in Sociology. Bogazici University.
Author(s): Thomas Solomon
Source: The World of Music , 2017, new series, Vol. 6, No. 2, Sounding Ethnicity: New
Perspectives on Music, Identity and Place (2017), pp. 83-113
Tehlike Altındaki Diller Ağı TADNET’in youtube kanalı olduğunu biliyor muydunuz ?
Eğlenceli, bilgilendirici içerikler, “ben de bunu yaşadım” diyeceğiniz hikayeler, ninenizin dedenizin dilini öğreneceğiniz videolar… Lazca, Zazaca, Çerkesçe başta olmak üzere tarihin arşivi olmasına rağmen yok olma tehlikesi altında olan dilleri yaşatma hareketimize sosyal ağlardan katılabilirsiniz.
Biz aslında Laz Enstitüsü ile İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin öncülüğünde Avrupa Birliği’nin desteğiyle atalarımızdan ninelerimizden aldığımız en kutsal mirası yaşatma gayesi ile yola çıktık ve bu kapsamda Tehlike Altındaki Diller Projesi’ni hayata geçirdik. Bu proje ile tehlike altındaki dilleri korumak ve yaşatmak için kamuoyu oluşturarak gerekli önlemlerin alınması gayesindeyiz. Yola çıktığımız ilk günden bugüne kaybolma tehlikesi altında olan dillerimizin seçmeli ders olarak okullara girmesini sağladık. Bu konuda attığımız adımlar sonuç vermiş olsa da ders seçimi konusunda hala istenilen başarıyı yakalayamadık. Bu noktada dilimizi yaşatmak, kültürümüzü ayakta tutmak için sadece okullar da değil her yerde olacağız…
Dijitalleşen dünyada 7’den 70’e herkese ulaşmak ve sizlerle daha fazla etkileşim sağlamak kısacası dil ailemizi büyütmek için TADNET’in Youtube kanalında buluşuyoruz. Bu kanal ile ana dilinize dair içeriklere kolaylıkla erişebilir, dilinizi yaşatma sürecine katkı sunabilirsiniz.
Aşağıda yer alan bağlantı üzerinden kolaylıkla katılabileceğiniz youtube kanalımızda sizleri neler bekliyor ?
Çoçukların ana dillerini öğrenmelerine katkı sağlayacak eğlenceli video içerikleri, kaybolma tehlikesi altında olan diller üzerine yapılan araştırmalar ve bu alanda etkin akademisyenlerin görüşleri, bu dillerde anlatılan masallar, seminerler, festifavaller, eğitimlere ilişkin içerikleri TADNET’in youtube kanalında bulabilirsiniz. Ayrıca sizlerden gelen içeriklerin de bu kanalda değerlendirebileceğini unutmayın. Bu kapsamda tehlike altındaki dilleri yaşatmaya katkı sağlayacak görüş ve önerilerinizi bekliyoruz.
Laz yemek kültüründe mısır ekmeği pişirilen taştan yapılma gresta ya da cesta
“… ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler”
(Nâzım Hikmet)
Korbala, korba gondgineyi, kobra ğurni, kobra ǩalati, kobra labodi…[1] Bu sözcükler Lazcada çok yiyen, yemek yemeyi çok seven insanlar için genellikle pejoratif anlamda kullanılan deyimler. Evet, gerçekten de Lazlar için yemek yemeye düşkün olmak zaaf olarak görülen, eleştirilecek bir şeydir. Çocukluktan ilk gençliğe geçtiğim yıllarda fark ettim ki biz Lazlar için yemek yeme eylemi, öyle Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi zamana yayılan, keyfini çıkararak yapılan bir şey değil. Yemeğe “gereğinden fazla” önem atfedilmemeli, hızlıca yenmeli ve her ne yapılıyor ise o işe dönülmeliydi. Yıllar sonra farklı mutfakları tanıyınca Laz mutfağının neden az malzemeli, öyle çok da çeşitli olmayan ve hızlı hazırlanan yemeklerle sınırlı olduğunu anlamıştım. Belki de işte tam da bu nedenle, yani Lazlar için yemek saati çalışma arasında ve vakit kaybedilmemesi gereken arızi bir zaman dilimi olarak görüldüğü için yemek çeşitleri karalahana ve doğanın bu bölge insanına cömertçe sunduğu hamsi ile sınırlıydı. Öyle ki, Laz yemeklerinin isimleri bile yemeğin içeriğini ve yapılışını kısaca özetleyen kelimelerden oluşur, yani Laz yemeklerinde öyle hanımgöbeği, dilberdudağı, kadınbudu gibi toplumsal cinsiyetçi metaforlara ya da analı kızlı, vezir parmağı gibi sosyolojik, ironik birtakım göndermelere hiç rastlanmaz. Bilakis Laz yemek isimleri oldukça sadedir; sizi öze en kısa ve dolaysız biçimde ulaştırır. Ulaştırmakla kalmaz, aynı zamanda yemeği tanımlar. Meselâ lu (karalahana) ve princi (pirinç) kelimelerinden oluşan lu princoni pirinçli lahanadır. Lu ncaxeri ise dövülmüş lahanadır. Dudeyi, diğer adıyla lu mǩvaneri adını kıvamı tutturulmuş, kıvamında olmak anlamına gelen “omǩvamu”dan almaktadır.
Düğün, bayram gibi özel günlerin dışında yemeklerin sunumunda ve sofra adabı konusunda da Lazların gündelik işlerinin önüne geçmeyecek, onları aksatmayacak biçimde sade ve pratik bir yol izlenir. Ne öyle tabakların özenle süslendiği ne de öyle uzun uzun sofra başında oturup, keyfini çıkara çıkara yemek yendiği görülür Laz evlerinde. Belki de Laz mutfağında çorbaların üç beş çeşidi geçmemesi veya salata kültürünün olmaması ya da piknik yapmak gibi bir alışkanlığa neredeyse hiç rastlanmaması bununla ilintilidir. Ancak ana yemek odaklı bir sofra anlayışının hakim olduğu, hızlıca hazırlanan ve sunumun gayet sade olduğu bu sofralarda tüketilen besinlere baktığımızda oldukça sağlıklı ve besleyici oldukları dikkat çeker. Nitekim Laz mutfağının öne çıkan temel besinleri karalahana ve hamsidir. Bu arada hemen her hanenin sahip olduğu bir ya da birkaç büyükbaş hayvanın sağladığı, sütten yapılan süt ürünlerini de unutmamak gerekir. Dağların denize paralel olduğu Doğu Karadeniz’in kıyı kesiminde yaşayan Laz halkının tarım alanı azlığı ve bu coğrafyanın çok yağış alması nedeniyle buğday yerine mısır ekilmesi, burada yaşayan insanların hamur işini neredeyse hiç tüketmemesi sonucunu doğurmuştur. Lazların formda olmalarını aktif, hareketli ve çalışkan olmalarının yanı sıra beslenme alışkanlıklarında hamur işinin[2] hiç yer almayışına ve tatlı çeşitlerinin sınırlı oluşuna da borçlu oldukları söylenebilir aslında. Lazlarda sağlıksız beslenmeden dolayı ortaya çıkan hastalıklara pek rastlanmaz.[3] Bunun tek istisnası fazla karalahana tüketmekten kaynaklanan guatr hastalığıdır.[4] Laz kadınları ince yapılı ama evin hemen her işini tek başına yapabilecek düzeyde her daim güçlü ve sağlıklı kadınlardır. Temel besin maddelerinin bu sacayağı ile sınırlı oluşu, Laz toplumundaki varlıklı ve yoksul kesim arasında sofra anlamında yatay bir benzerliği de beraberinde getirmektedir. Çok varlıklı bir ailenin ya da görece daha yoksul bir ailenin sofrasında da üç aşağı beş yukarı bu temel maddelerden hazırlanan aynı yemekler tüketilir. Diğer bir deyişle, Lazların mutfak kültürü sınıfsal bir hiyerarşiye meydan okuyan sade, doğal ve lezzetli yiyeceklerden oluşmaktadır. Her mutfak kültüründe önemli yere sahip olan ekmeğe geldiğimizde ise, Ǩovali, yani buğday ekmeği Lazlarda da elbette önemlidir. Ancak bir Laz menüsündeki herhangi bir yemek Ǩovali ile yenilebileceği gibi, Lazut̆iş Mç̌ǩudi (mısır ekmeği) ile de yenilir. Yani başka mutfaklarda pek de ikamesi olmayan buğday ekmeğinin Laz mutfağında mısır ekmeği gibi önemli ve besleyici bir alternatifi vardır. Gerek 1950’lerden itibaren bölgede çay tarımının başlaması gerekse iklim koşulları itibarıyla buğday yerine daha elverişli olan mısır üretimine gidilmesi Laz mutfağında ekmek alışkanlığının bu türden bir dönüşüme uğramasına yol açmıştır.
Laz mutfak kültüründe tuz (ve nadiren karabiber) dışında baharat yok denilebilir. Acı biber ise neredeyse hiç tüketilmez. Acı seven bir Laz’a o kadar az rastlanır ki, bu ayırıcı özellik o kişinin lakabı bile olabilir. Aslında belki de, yemeklerdeki sadelik ve tüketilen besinlerin bizatihi baskın tatlar içermesi baharat kullanımını gerektirmemiştir. Lahana zaten aroması oldukça güçlü ve baskın tadı olan bir sebzedir, hamsi ise hemen her mutfakta sıfır baharatla pişirilir.
Süt ürünlerinde ise peynir öne çıkar. Taze peynirle ve tereyağıyla yapılan Get̆ağaneri, yani Peynir tavalama sadece kahvaltıda değil, her öğün yenilir. Misafire ise genellikle ara sıcak (Lazlar buna eǯaç̌ǩomon derler) diyebileceğimiz bir biçimde sunulur. Yani ana yemekten önce çorba benzeri bir işlev görür. Bazen eriyen tereyağına peyniri ilave etmeden önce iki üç diş sarımsak eklenerek de yapılabilir. Yoğurt ve ayran da Laz mutfağının vazgeçilmezlerindendir. Özellikle yoğurt muhakkak mısır ekmeği ile yenir. Ayran da tabakta tıpkı yoğurt gibi yine içerisine mısır ekmeği doğranarak yenilebilir. Ǩaymağoni, yani Kaymaklı ise sütten yapılan bir diğer yemektir. Ancak bu yemek özel günlerde ya da özel misafirler için yapılır. Damatlara kaymaklı yedirmek âdettendir.[5]
Laz mutfağında et yemeklerinin fazla bir yeri yoktur. Saklanma koşulları açısından kışın kavurma biçiminde tüketilen et, yazları ise yakın zamana kadar cuma günleri köy meydanında kesilen büyükbaş hayvanlardan sağlanırdı. Genellikle pişirilen et yemekleri birkaç çeşitle sınırlıdır: xorʒi guberi (haşlama), ve souişi (kelle-paça-işkembe). Küçükbaş hayvan tüketimine ise çok nadir (yüksek köylerde çobanlıkla uğraşanlarda) rastlanır. Kümes hayvanlarından ise tavuk (kotume) yaygındır. Hemen her Laz evinde kümes (okotumale) bulunur.
Tatlılara baktığımızda, Laz mutfağında tatlıların başında elbette, gün geçtikçe daha fazla bilinir olan Laz böreği (bureği) gelmektedir. Böreği tatlı olan Lazların sütlacı (sut̆li) ise tuz ilave edilerek yapılır ve düğünlerde pilavın üzerine konularak yenir. Sadece bu iki örnek bile Laz mutfak kültürünün kendine has bir damak tadı olduğunu göstermekte ve Lazların hayata dair ironik bakış açılarının yemek kültürlerine nasıl yansıdığına işaret etmektedir.
Sofra adabı açısından Anadolu’nun hemen her köşesinde rastlanılan yer sofrası kültürü Lazlarda yoktur. Lazlar yere oturup yemek yemezler. Yemekler suffaşi oržo denilen uzunca bir oržoya konulan bakır sini etrafında oržolara oturularak yenilir. Ayakları kestane ağacından, oturak yeri msiç, yani sarmaşık köklerinden ya da mısır koçanının kurumuş kabuklarından örülerek yapılan arkalıksız iskemle, başka bir deyişle bir tür tabure olan oržolar taşınabilir biçimde tasarlandıklarından gündelik hayatta sıklıkla kullanılır. Yaz günlerinde misafirler avluya konulan oržolarda ağırlanır ve muhakkak meyve ikramında bulunulur. Meyve demişken, ikram edilen meyvelerin başında da mʒxul (armut) gelir. Lazların yaşadığı topraklar tam bir armut cennetidir. Armut çeşidinin bu kadar yoğun olduğu başka bir coğrafya var mıdır bilemiyorum. Aslında genelde kış meyvesi olarak bilinmesine rağmen, o coğrafyada yaşanılan doğanın bir lütfu olarak armut, Lazlar için her mevsim bulunabilen bir meyvedir. Yaz armutlarından bazıları şunlardır: Mʒxul sari (sarı armut), mʒxul gümişxana (Gümüşhane armudu), mʒxul ǩalasap̌, mʒxul batumur (Batum armudu), mʒxul met̆aksi, mʒxul topuyi (bal armudu), mʒxul şekeyi (şeker armudu/tatlı armut), mʒxul şuka (salatalık armudu), kış armutları ise mʒxul dalǩiyan (dalkıran armut), mʒxul ğececul, mʒxul ǩuǩuma/gudel (güğüm/sepet armudu), bağiş mʒxul (bağ armudu[6]), mt̆ǩo mʒxul (yaban armudu). Bu kadar bol bulununca Lazların yaptığı pekmezlerin başında haliyle armut pekmezi gelmektedir. Güz mevsimde ise güçlü aroması daha ziyade kabuğundan kaynaklanan, kokulu ve çekirdekli siyah üzümden p̌et̆mezi (pekmez) yapılır. Pekmez dışında bu meyvelerin suyundan kışın tüketilmek üzere atıştırmalıklar/çerez yiyecekler (amaç̌ǩomalepe[7]) de yapılır.[8] Bunların başında kyume (tatlı sucuk) gelir. Pestil yapımı çok tercih edilmez. Nitekim bol yağış alan nemli bir iklimde kurutulması geniş bir alan gerektiren pestil yerine, dikey biçimde kurutulması daha kolay olan kyume yapımı tercih edilir. Bir diğer önemli meyve karayemiştir (mǯǩo)[9]. İnsanın ağzında buruk bir tat ve fazlaca yenildiğinde dişlerde, dudaklarda mürekkep yutmuşçasına mosmor bir renk bırakan karayemişin ağacı, tıpkı çam ağacı gibi yaz kış yapraklarını dökmez. Bu özelliği ile ilgili Lazca bir deyim de vardır. Gerçekleşme ihtimali olmayan, imkânsız durumlar için mǯǩoşi but̆ǩa goyixfaşi (“karayemiş yaprakları dökülünce”) diye başlayan bir ifade kullanılır.
Sonuç olarak, Laz mutfağını karakteristik tatları bünyesinde barındırdığı için genel olarak (örneğin Antep mutfağı gibi) çoğunluğun damak tadına hitap etmeyen, kendine özgü ve Lazların yaşam biçimini yansıtan, çeşitliliği sınırlı bir mutfak olarak değerlendirmek mümkün. Buna rağmen, yüzlerce yıl kullanılmayan alfabesi ve yazılıp çizilmeyen edebiyatı ile sınırlı bir coğrafyada yaşayan Lazların, bir kültürel zenginlik olarak hâla kendine has “tat” ve “doku”yu devam ettirmeleri mutfaklarından ziyade -Nâzım’ın ifadesiyle- konuşmayı şehvetle seviyor olmalarındandır belki de.
[1] Bu yazıdaki Lazca ifadeler, Goichi Kojima ile Bucaklişi’nin Lazca Gramer adlı çalışmasında adı geçen beş lehçeden Arkabuli (Arkabi-Viǯe) lehçesine aittir. Bu lehçe Artvin’in Arhavi ve Rize’nin Fındıklı ilçesinde konuşulur. Bkz. Goichi Kojima-İsmail Avcı Bucaklişi, Lazuri Grameri (Lazca Gramer), İstanbul, Çivi Yazıları, 2003.
[2] Belki de Lazlarda tek hamurişi pekmezli bir tür kek olan Kada’dır. Kada özel bir güne özgü olarak yapılmamakla birlikte, bebeklerin ilk dişi çıktığında kada yapılması âdettendir.
[3] Lazlarda artan kanser vakaları daha ziyade Çernobil faciası kaynaklıdır.
[4] Karalahanada bulunan bir maddenin tiroit hormon yapımını engelleyebildiği için bu hastalığın bölgede sık görüldüğü ileri sürülmektedir. Bununla birlikte yapılan araştırmalara göre tiroit hormonunda benzer engellemeyi bazı patates ve fasulye türleri de yapmaktadır. Dolayısıyla uzmanlara göre karalahana ile guatr arasında doğrudan bir ilişki kurmak pek kolay görülmüyor. Bkz. Osman Müftüoğlu, “Karalahana guatr yapar mı”, Hürriyet, 17 Temmuz 2009.
[5] Lazlarda damatlara yönelik ikramlar oldukça önemsenir.
[6] Kahverengi bir armuttur.
[7] Oç̌ǩomalepe (yiyecekler) / amaç̌ǩomalepe (çerez yiyecekler) nüansını açıklayıcı bir biçimde betimleyen Kâmil Aksoylu’nun Laz kültürü açısından kapsamlı çalışması için bkz. Kamil Aksoylu, Laz Kültürü: Tarih, Dil, Gelenek ve Toplumsal Yapı, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009.
[8] Sadece Lazların yaşadıkları coğrafyada değil, Karadeniz’in genelinde rastlanan, evlerin yanında yapılan serenti yani serin, havadar yer anlamına gelen serender başta kyume, hurma kurusu (iki çeşit hurma kurusu vardır: Trabzon hurması olarak bilinen hurma ve kuru üzüm büyüklüğünde çekirdekli ince hurma) gibi atıştırmalıklar ve ceviz, fındık gibi kabuklu yemişler olmak üzere besinlerin bozulmadan saklanması ve fare gibi kemirgenlerden korunması amacıyla tasarlanmıştır. Doğu Karadeniz yöresinin yaşam çevresini, yerleşim biçimlerini ve özellikle yapılarını konu alan bir çalışma için bkz. Afife Batur-Şengül Öymen Gür, Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari, İstanbul, Milli Reasürans T.A.Ş., 2005.
[9] Karadeniz’in doğusu başta olmak üzere ülkemizde farklı yörelerde doğal olarak yetişen, Karayemiş (Prunus laurocerasus) Türkiye’de, çeşitli yörelerde “Taflan”, “Gürcü kirazı”, “Karamış”, “Kattak”, “Laz üzümü”, “Laz yemişi”, “Tahnal” olarak da adlandırılır.
NOT: Bu yazı, yazarın izni ile 16.04.2018 tarihinde yayınlanan Birikim Dergisinden alınmıştır. https://birikimdergisi.com/guncel/8846/yemekten-ziyade-konusmayi-seven-insanlar-lazlarda-mutfak-kulturu
Lazca 1929’dan beri Latin alfabesi ile yazılmaktadır. İlk Laz alfabesini hazırlayan kişi İskender Tzitaşi, 7 Kasım 1929’da Latin harflerine dayalı bir Laz alfabesi (Laz alphabet) geliştirmiştir. Günümüzde kullanılan alfabesi ise 1990’lardan sonra yaygın olarak kulanılmaya başlanan yine Latin harfleri temel alınarak hazırlanmış bir alfabedir ve 35 harf bulunur.
Laz alfabesinde 35 harf vardır. Bunlardan 5’i sesli, 30’u sessiz harftır. Türkçe’deki sesli harfl erden “I, Ö, Ü” Lazca’da yoktur. Lazca’daki 30 sessiz harfin 10 tanesi Türkçe’de yoktur. Bunlar; č,̣ ğ, ǩ, ṕ q, ť, x, ž, ʒ, ǯ harfleriyle gösterilen seslerdir. Geri kalan 20 ses Türkçe’deki gibi okunur.
Lazca bir fiil kökünün başına ve sonuna (ör. oǩo-v-i-sinap-am-t), bazı durumlarda fiil kökünün ortasına ek gelebilir (ör. ǩi-tx-um). Bu yüzden de eklemeli bir dildir. Eklerinin birkaç örneği aşağıda bulunabilmektedir:
Çekimli bir fiilde, özne ve nesne aynı anda bulunabilir (ör. g-żirem). Bir eylem, kimsenin yararına olmadan nötr olabileceği gibi (ör. p̌-ç̌ar-um)… Bir eylem, öznenin (ör. i-ç̌ar-ams) ya da nesnenin yararına (ör. u-ç̌ar-ams) gerçekleşebilir. Hemen hemen bütün fiillerin başına yöneki gelebililir (ör. golo-vulur). Yönekleri fiilin hangi yönde devam ettiğini gösterir. Lazca fiilin türüne göre (durum ya da hareket fiili oluşu, nesne alıp almaması gibi) üçüncü şahıs özneler yalın halde (ör. bere ‘çocuk’), ergatif halde (ör. bere-k ‘çocuk tarafından’) ya da datif halde (ör. bere-s ‘çocuğa’) olabilmektedir. Ayrıca, fiilin en başına cümlenin anlamını güçlendiren, kesinlik katan (ho, ko, do, menda gibi) ekler/sözcükler (ör. ko-moxtu) gelebilmektedir. Bütün bu özellikler Lazcanın fiiller bakımından anlatım günü zengin bir dil olduğunu göstermektedir.
Öğretmenlere yönelik Yaşayan Diller ve Lehçeler (YDL) Lazca kursu düzenlenmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve Laz Enstitüsü arasında Ekim 2021’de 2.02.06.02.014 sayılı protokol imzalandı. Bu protokol gereği 9-13 Mayıs 2022’de İzmir Yenifoça’da YDL Lazca eğitici eğitiminin birincisi düzenlendi.
Bu eğitimlerin ikincisi Çayeli Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü’nde 26-30 Eylül 2022 tarihlerinde, 21 kursiyer öğretmen ve 4 eğitmenin katılımıyla gerçekleşmiştir. 5 gün süren etkinlik dahilinde Doğu Karadeniz bölgesinde görev yapan MEB bünyesindeki öğretmenlere Lazca eğitiminin nasıl verileceğine dair kapsamlı bir eğitim verilmiştir.
Eğitim, İsmail Avcı (Bucaklişi)’nın açılış konuşması ile başlamıştır. Yaşayan Diller ve Lehçeler (Lazca) seçmeli ders kitaplarını ve eğitim müfredatını hazırlayan İsmail Avcı (Bucaklişi), açılış konuşmasında Lazcanın ve Laz kültürünün güncel durumundan bahsederek katılımcılara konu ile ilgili güncel bilgiler vermiş ve katılımcıların sorularını yanıtlamıştır.
Toplam 5 gün/40 saat süren eğitime katılan eğitmenler Lazca eğitiminde uzman ve deneyimli öğretmenlerden oluşmaktadır. Kursiyer öğretmenlerin tamamı eğitimi başarı ile tamamlayarak Milli Eğitim Bakanlığı’ndan sertifika almaya hak kazandılar.
Lazca eğitici eğitimleri, ortaokullardaki seçmeli Lazca dersleri okutabilecek öğretmen yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
DÜNYA’DA BİR İLK! TEHLİKE ALTINDAKİ DİLLER MASAL FESTİVALİ BAŞLIYOR
Laz Enstitüsü ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği ortaklığı ile yürütülen Laz-Çerkes Sivil Toplum Ağı projesi kapsamında düzenlenen “Tehlike Altındaki Diller Masal Festivali” 4-5 Haziran 2022 tarihlerinde Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni SANAT’ta gerçekleşecek. Avrupa Birliği tarafından desteklenen Tehlike Altındaki Diller Masal Festivali, UNESCO tarafından Türkiye’de tehlike altında olduğu tespit edilen dillerin masallarını bir araya getirmesiyle ülkemizde ve dünyada ilk olmasıyla öne çıkıyor. Festivalin genel yönetmenliğini İsmail Avcı Bucaklişi, sanat yönetmenliğini Turna Sümeyye Anıl yapmaktadır.
Festivalde UNESCO tarafından tehlike altında olduğu tespit edilen Türkiye’deki dillerin tamamında masal dinletileri olacak. Bu yönüyle dünyada bir ilk olma niteliği taşıyan festivalde, tehlikede bulunan 14 dilin konuşurları tarafından anlatılacak masalların yanı sıra Özcan Geçer “anadili temalı sergi” ile, Peradi Ensemble tehlike altındaki dillerde seslendirecekleri şarkılarla; Alevi-Dersim müziği araştırmacı ve icracısı Kemal Kahraman “Sözlü Hafızada Şahmaran”, Hıdır Eren “Zaza Masalları”, Hikmet Akçiçek “Hemşin Masalları”, İsmail Avcı Bucaklişi ise “Laz Masalları” üzerine söyleşiler ile yer alacaklar.
FESTİVALDE TÜRKİYE’DE BULUNAN TEHLİKE ALTINDAKİ 14 DİLDE MASALLAR ANLATILACAK
Tehlike altındaki diller ve tehlike altındaki dillerde masallar adına tarihi bir gün niteliği taşıyan festivalle birlikte, UNESCO’nun tespitlerine göre Türkiye’de bulunan 14 yok olmaya yüz tutmuş dilin sesi dünyaya duyurulacak ve bu dillerdeki masalların dokümantasyonu yapılacak. Lazca, Çerkezce, Pomakça, Zazaca, Batı Ermenicesi, Suryoyo, Gürcüce, Abhazca/Abazaca, Karadeniz Rumcası (Romeika), Romanes, Surayt, Gagauzca, Hemşince, JudeoEspanyol(Ladino), Türkiye’de yok olmaya yüz tutmuş bu 14 dildeki masal anlatımlarıyla eşsiz bir gün yaşanacak.
Ücretsiz ve yetişkinlere yönelik olacak festival Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni SANAT’ın mekan desteği ile gerçekleşecek. (Yeldeğirmeni SANAT adresi: RasimpaşaMahallesi, İskele Sokak, No: 43/1 Kadıköy/ İstanbul.)
Festival ekibi; Tehlike Altındaki Diller Ağı/TADNET bileşenlerinden Laz Enstitüsü, ZAZA-DER(Zaza Dil ve Kültür Derneği), HADİG (Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği), Midyat Süryani Kültür Derneği, İSPOD (İstanbul Pomak Kültür Derneği), suryaniler.com, Gürcü Kültür Evi, İKKD (İstanbul Kafkas Kültür Derneği), RomaniGodi ile Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni SANAT Yönetmeni Saba Sümer ve Kadıköy Belediyesi YeldeğirmeniSANAT çalışanları, Karen Gerson Şarhon, Özgür Kalyoncu (Kalandar Dergisi), Eren Özmen, Serap Irmak, Yasemin Oral,Serkan Baysak, Mehmet-Meliha Şentürk, Güneş Yavrı, Güler Polat, Nuran Abdullah, Ela Gülboy, Güzel Kocadağ, Devrim Tekinoğlu, Menekşe Aydın, Gül Kapar, Aygül Okutan, JenyaYayıkoğlu’nun festival hazırlığı sürecindeki destekleri için teşekkürlerini sunmaktadırlar.
Tehlike Altındaki Diller Masal Festivalinin katılımcılarıve tam programı şu şekildedir:
Eylem Bostancı, Özcan Geçer, Kemal Kahraman, Hıdır Eren, Hikmet Akçiçek, Peradi Ensemble, İsmail Avcı Bucaklişi, Turna Sümeyye Anıl, Canan Şentürk Barışık, Zelal Kocadağ, Ahmet Çelik, Sezgin Kaplan, Gunda Ankvab, Ayhan Gürkan, Bayram Erat, Elmas Şahin, Vildan LokumcuManelişi, Forti Borakas, Mehmet Günaydın, Bedri Diril, Melisa Ferahyan, Viktor Kopuşçu.
Festival hakkında detaylı bilgilere @tadnettr sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.
4 HAZİRAN 2022 CUMARTESİ
AÇILIŞ Saat: 13.00
Eylem BOSTANCI(Tehlike Altındaki Diller Ağı)
Özcan GEÇER, “Her Dil Tarihin Arşividir” temalı anadili sergisi
14.00-14.30 İsmail AVCI BUCAKLİŞİ&Turna Sümeyye ANIL, Lazca&Türkçe Masal Dinletisi
MASAL DİNLETİLERİ
14.30-14.45 Canan ŞENTÜRK BARIŞIK, Gürcüce Masal/ ქართული ზღაპარი