Laz Enstitüsü’nün çağrısı ile biraraya gelen gönüllülerin oluşturduğu sosyal medya ekibi tarafından hayata geçirilen bu serüven, Lazlık hikâyelerini, kişisel bağları, kültürel etkileşimleri ve sözlü tarihin zenginliğini dinleyicilerle buluşturmayı hedefliyor. Podcast serisinin moderatörü Ardeşenli İrem Kulaber’in kendi hikâyesi ve derin bağları üzerinden yola çıkan bu yolculuk, gençleri ve genç kalanları konuk ediyor; onların Lazlıkla ilişkilerini, kültürü günümüze taşıma çabalarını ve dillerin korunmasına dair yaşadıkları deneyimleri ilk defa bu seride dinliyoruz.

“Bizim Lazlık Hikâyemiz” podcast serisini başlatma fikri nasıl oluştu ve bu konuyu seçmenizin özel bir sebebi var mı?

2023 yılının mart ayında, Laz Enstitüsü tarafından yapılan gönüllülük çağrısının ardından, bir grup gönüllü bir araya geldik ve bir sosyal medya ekibi kurduk. Bu ekip dahilinde aslında sadece sosyal medyayla sınırlı olmayan birçok proje fikri ortaya koyduk. Podcast fikri, yine bir toplantı esnasında “Ne yapabiliriz?” sorusunun ardından ortaya atılan bir fikirdi. Kolektif bir şekilde geliştirildi. Ben podcast’in moderatörü olarak herkesin Lazlık hikâyesinin çok özel olduğu ve kendi hayat yollarında bir anlamı olduğu kanısındayım. Hepimizin Lazlık Hikâyesi çok eşsiz ve duyulmayı hak ediyor. Satır aralarını okuyabilen kulaklar, aslında konuklarımızın anlattığı birçok şeyin arka metnini de anlayabilir. Bu nedenle, öncelikle ekip üyelerinin birbirini tanımasını ve birbirinin Lazlık hikâyelerini duymasını istedik. Böylece kayda başladık.

Genellikle gençleri konuk olarak seçmenizin altında yatan sebep nedir ve Lazlıkla ilişkilerini anlatmalarını sağlamak için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Aslında her hafta toplantılarda birbirini ‘online’ da olsa gören ve en azından iki saat vakit geçiren üyeler olarak birbirimizi tanımanın çok önemli olduğunu düşündüm ve bu yüzden ilk sezonda ağırlıklı olarak sosyal medya ekip üyelerini konuk aldık. Ekip üyeleri de gençlerden oluştuğu için ortaya böyle bir resim çıktı. Fakat bir yandan da aslında gençlerin hikâyesinin de çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. O yüzden bu sefer genelin aksine, ‘biz’ başlayalım ve ‘biz’ yön verelim dedik.

Toplantılar esnasında sohbet ederken birbirimizle ilgili en çok neyi öğrenmek istiyoruz, hikâyeyi ilk nereden başlatmak ve hangi duraklara uğrayarak ilerletmek iyi olur diye çok düşündük ve ortaya bir soru seti çıktı. Sorular çocukluk, kimlik, kültür ve sosyal sorumluluk olarak dört başlığa ayrılıyor. Bu şekilde aslında pek açık nokta bırakmadan bütüncül bir yaklaşımla kişinin Lazlık yolculuğuna konuk olabiliyoruz.

Siz kişisel olarak Lazlıkla nasıl bir bağ kuruyorsunuz ve bu bağın projenize etkisi nedir?

Bu sorunun cevabını podcast’in sezon finalinde de uzun uzadıya ele aldık. Benim hikâyem aslında biraz buruk. Ben otuz bir yaşındayım. Edebiyat ve iletişim okudum, ikisi akıcı dört dil biliyorum. Gazetecilik ve radyo programcılığı yaptım. Hayatım boyunca kültürler ve farklı dillerle ilgilenmiş olsam da Lazcayla bağım güçlü değildi. Kendi hikâyeleri sonucu Ardeşen’den kopup Bursa’ya yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak babam, bizim kendi çekirdek ailemizde Lazca ve Laz kültürünü yaşatan bir figür değildi. Benim için Lazcayla kurduğum bağ dedem ve babaannemin kendi aralarında konuştukları o gizemli dil ve memleketten gelen akrabalarla uzun uzadıya ettikleri muhabbetler demekti. Hem içinde doğduğum ev hem ortam ve koşullar sebebiyle Lazcayla o güçlü bağı ne yazık ki henüz çocukken kuramadım. Fakat 2021 yılında bu kültürle bağım olan babamı kaybettim. Onun en büyük özlemlerinden biri memleketti. Onu kaybetmemin ardından bir sırt çantasıyla köye gittim. On beş gün boyunca tamamen Lazca konuşulan köyde babamın yasını tutan onun en sevdiği halaları ve amcalarıyla vakit geçirdim. Orada dönüştüm. Bu dilin benim dilim olduğunu ve bu dili öğrenmenin boynumun borcu olduğunu hissettim ve Lazca derslerine başladım. Benim bu kültür için bir şeyler yapmam gerek dedim. Babamı kaybetmenin yasını Lazcayı kaybetmemek için üreterek tutuyorum.

Bu podcast serisi ile ne tür hedefler ve amaçlar güdüyorsunuz? Dinleyicilerinizden ne tür tepkiler alıyorsunuz?

Ben, sözlü tarihin çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Sözlü tarih, yazılı tarihin ıskaladığı noktalara ışık tutar. Her zaman galibin ve güçlünün değil, aksine söz verilmeyenin, yazılı tarihe imkân bulamayanın, hane içinin, kadınların, azınlıkların hikayelerine ışık tutar. Bireyin belleğinden anlatıları inceler. Lazcanın da en büyük kültür kaynağıdır sözlü tarih. Dilden dile aktarılan destanlar, ağıtlar, maniler ve masallar, özellikle de evin büyük kadınlarının ağzında can bulur. Benim en büyük isteğim kendi ‘ufak’ hikayelerimizle çıktığımız bu yolda, gelecek için bir arşiv oluşturabilmek. İleride kimler konuk olur bu podcaste bilmiyorum. Ama kişisel belleklerden hikayeler damıtmak ve onların internette bir yerlerde her an ulaşılabilecek şekilde var olduğunu bilmek çok kıymetli. Hedefimiz uzun yıllar sürecek bir podcast olması, birçok bölümde, yüzlerce konuk almak. Lazcanın Laz olmayanlar nazarında da görünür olması. Lazcanın bir bölge şivesi olmadığını, başlı başına bir dil olduğunu gösterebilmek. İlk sezonun sonuna doğru artık konuk olmak istediğini söyleyerek bize ulaşan insanlar oldu. Bence bu çok güzel bir şey. Tepkiler, aldığımız yorumlar hep motive ediyor.

Bu yolculukta karşılaştığınız en büyük zorluklar ve elde ettiğiniz başarılar nelerdir?

Aslında başından beri bu yayınları Lazca yapabilsek keşke diyoruz. O da olur. Bence o da başka bir program konusu. Bu üzerine çok düşünüp konuştuğumuz bir şey. Aslında şu an Lazca bilmeyen kesime hikâyelerimizi ulaştırmayı öncelik edindik. Fakat hiçbir zaman bir tercih yapmak zorunda değiliz. Keşke daha da kalabalık bir ekip olsak da bunların her birini her an üretebilsek eş zamanlı olarak. Buradan bir kez daha ilgililerine bize katılmaları için bir gönüllülük çağrısı yapmış olayım.

Laz kültürünü gençler arasında ve genel olarak daha geniş bir kitleye tanıtmakta bu podcast’in rolü nedir?

İlk on bölümü sadece Spotify üzerinden yayınladık. Sonrasında bütün bölümlerimizi YouTube’a da koyduk. Programın dinleyici kitlesine baktığım zaman 28-34 yaş arası, en büyük çoğunluk olan %45’lik kesim oluşturuyor. Bu da demektir ki gençlere ulaşmak konusunda bir başarı elde etmişiz. Şahsen ben, Lazca’nın gençler, Lazona dışındaki, hatta Türkiye dışındaki insanlar tarafından da konuşulan bir dil olduğunu fark ettiğim zaman çok heyecanlanmıştım. Bu, dilin ‘ölmediğine’ ve hala öğrenilerek konuşulduğuna dair muhteşem bir coşku yaratmıştı içimde. Bence gençlerin, hatta belki de 25 yaş altı kesimin de bunu görmeye ihtiyacı var. Lazca bizim dilimiz ve onu öğrenmek can suyu kıymetinde.

“Bizim Lazlık Hikâyemiz” için gelecek planlarınız ve hedefleriniz nelerdir? Seriyi genişletmeyi düşünüyor musunuz?

İstiyoruz ki “Bizim Lazlık Hikâyemiz” uzun sezonlar sürsün, hatta ileride daha ünlü kişileri de konuk alalım. Ana akımda isim yapmış kişilerin Lazlık hikâyelerini, medyada pek de paylaşmaya olanak bulamadıkları hikâyeleri dinleyelim. Laz müziği Türkiye kültüründe çok önemli bir yere sahip. Hatta Lazcanın en baskın kolu diyebilirim. Çok isterim ki Laz müziği yapan müzisyenlerle konuşup belki de pek duyulmayan hikâyelerine kulak verelim. Dileğimiz daha çok konuk, daha çok hikâye.

Bu projede yer alırken yaşadığınız en unutulmaz anı veya en etkileyici hikâye nedir?

Aklıma ilk gelen enstitü kurucumuz İsmail Avcı Bucaklişi’yle bölüm kaydederken, kırk beşinci dakikada daha üçüncü soruda olduğumuzu fark etmem ve “Hocam sizin hayatınız bu podcasti aşıyor, gelin biz sizinle yepyeni bir program yapalım” diyerek bölümü hızlıca toparlamam oldu. İsmail Avcı Bucaklişi Lazca için çok emek vermiş biri. Ondan duymamız gereken çok şey var, geçmişe ve gençliğine dair, Lazcayla harmanlanmış çok güzel hikâyeleri var.

Bölümleri kaydederken yeri geliyor çok duygusal anlar yaşıyoruz. Bazen de o kültürün verdiği hayranlıkla ne kahkahalar atılıyor. Her bölüm bizim Lazlığa ne kadar hayran olduğumuzla ilgili çok güzel anılar yaratıyor. Ama o “babaanne” figürü hep orada. İş dönüp dolaşıyor ve o Türkçe bilmeyen ve torununu canından çok seven o babaanneye dayanıyor. İşte ona bayılıyorum. Hikâyeler hep onun sayesinde başlamış.

Laz kültürünün korunması ve gelecek nesillere aktarılmasında medya ve podcast’lerin rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok önemli olduğunu düşünüyorum. Podcast içinde hep tartışılan konulardan biri de bölgede Lazlığı yaşayan insanların Lazca için bir şeyler yapma telaşının olmaması ve bunun daha çok bizim üzerimize düşen bir yük olması. O insanlar zaten bunun üzerine düşünmüyor, çünkü hali hazırda bu onların hayatı, bu onların dili. Onlar en güzelini yapıyor, bunu yaşıyor. Fakat biz, akademik eğitim almış olanlar, belki birkaç dil öğrenerek dil eğitimi hakkında fikri olanlar, seyahat edenler, sosyal medyada üreten insanlar olarak onlardan aldığımız mirası işleyerek diğerlerine aktarmalıyız. Bu noktada da sosyal medyanın çok işlevsel bir kanal olduğu kanısındayım. Son yıllarda podcast dinleme alışkanlıkları çok artmış durumda. Yürüyüş yaparken, evde bir şeylerle meşgulken gerçekten çok iyi bir yoldaş. Ben şahsen inanılmaz bir podcast tüketicisiyim. İki kişinin gerekirse iki saat süren yayınlarını, sohbetlerini dinlemek beni o masanın bir köşesine oturarak onlara eşlik ediyormuş hissi veriyor. Bu yüzden ben de podcasti kaydederken, isterim ki insanlar dinleyici olarak bunu hissetsin. “Bizim Lazlık Hikâyemiz”in birer konuğu olsunlar, biz konuşurken kendi Lazlık hikâyelerine dönsünler. Hatırlasınlar ve aktarsınlar.


1) BİZİM LAZLIK HİKAYEMİZ YOUTUBE
2) LAZ ENSTİTÜSÜ İNSTAGRAM HESABI