İsmail Bucaklişi

Nizamettin Alkumru, 18 Şubat 1921’de Hopa’nın Esenkıyı (Azlağa) köyünde, altı kardeşin en büyüğü olarak dünyaya geldi. “Khosthoğlu” sülalesinden olan Alkumru’nun aile adı “Alikhumbri”dir. Eğitimini babasının işi dolayısıyla çeşitli illerde tamamladı. İlkokul üçe kadar Azlağa’da okudu. Dördüncü ve beşinci sınıfları Vona’da (Perşembe) yatılı olarak tamamladı. Ortaokula ise Rize’de devam etti. Ortaokuldan sonra parasız yatılı sınavını kazandı. Liseye Kars’ta başladı. Burada okurken, daha sonra Kars Milletvekili ve Cumhuriyet Senatosu Başkanı olacak Sırrı Atalay’la birlikte kaldı. Alkumru, o günlere dair anılarını anlatırken ‘O solcuydu, iyice solcuydu. O bana Laz derdi, ben ona Kürt derdim. Bir arkadaşım daha vardı, Arhavili. O alınıyordu Laz denince. Ben iftihar ediyordum. Arhavili arkadaş da ona Kürt demek istedi, ama kekeme olduğu için Kükürt diyebildi.’ diyerek ilginç bir hikeyeye değiniyor.

Alkumru, İstanbul Kabataş Lisesi’nden 1940 yılında mezun oldu. Okul bittikten sonra bir süre Zonguldak’ta çalışarak biriktirdiği parayla İstanbul Tıp Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. İç hastalıkları uzmanı oldu. 1957 yılında Hopa-Khise (Sugören) köyünden kendisi gibi doktor olan Ruhat hanımla evlendi. Altı yıl Almanya’da, üç yıl Hopa’da doktor olarak çalıştı. 1982 yılında Göztepe SSK Hastahanesi’nden emekli oldu. Bir süre daha serbest olarak mesleğine devam etti.

‘Laz ismi tarihten silinmemelidir!’

Nizamettin Alkumru’nun aklına Lazlığı düşüren olay, ortaokul birinci sınıfta yaşanır. Alkumru bakın nasıl anlatıyor o günü: ‘Okuma vardı o zaman. Kıraat kitabı derlerdi. Hoca oku dedi, okudum. Oğlum sen Türk müsün nesin? dedi. Türk’üm dedim. Yok dedi, Türk değilsin sen! Niye? Kırmızı yerine khirmizi diyordum. Fındık yerine funduk… Daha başka birçok şeyde de durum böyleydi. Hoca kızgınlıkla tekrar sorunca sen nesin diye, Laz’ım dedim. O zaman sen git, okuyamazsın dedi ve beni sınıftan çıkardı. O kişi daha sonra Ordu Tarihi’ni yazacak olan Ordulu Sıtkı Can’dı. Seneler sonra ziyaret ettim kendisini.’

Takvimler 1940 yılını gösterirken o artık Doktor Nizamettin Alkumru’dur. Ve Lazlar konusu bir kez düşmüştür aklına. Bir ömür sürecek merakın tohumları çoktan atılmıştır. Alkumru, bundan sonra Lazlığın izini yaşamın her alanında, her yerde sürecektir. Ancak ortada ne bir kaynak vardır başvuracak, ne de bir kimse. İşte tam o sırada Tıp Fakültesi’nden Laz arkadaşı Vi3’eli (Fındıklı) Rahmi Çağatay bir müjdeyle gelir. Filoloji’de okuyan kız kardeşinin Lazca üzerine ödev hazırlama isteği kabul edilmiştir. Bu, Alkumru için büyük bir umut ve mutluluk kaynağı olur. Derken Müller adında bir İngiliz yazarın ‘Kafkas Irkları Tarihi’ isimli kitabı geçer eline. İlk başta çok sevinir, ancak aradığı bilgiyi bu kitapta bulamaz. Araştırmalarını başka kanallardan sürdüren Alkumru, Lazlar’la ilgili ansiklopedilerden topladığı bilgileri ‘Lazlar Hakkında Ansiklopedik Bilgiler’ başlığıyla dosya haline getirir. Ardından fotokopiyle çoğaltarak 1982 yılında kendi çevresinde en az yüz kişiye dağıtır. Alkumru bu süreci şöyle anlatır: ‘1980 yılına kadar Lazlık konusunda hiçbir yerde bir bilgi yoktu. Yasaktı. “Vatandaş Türkçe konuş” düsturu vardı bizim talebelik zamanımızda. 1980’lere kadar hiçbir yerde bilgi bulamadım. Fuat Köprülü’nün oğlu Orhan Köprülü  bizim apartmanda kalıyordu. Onunla çok iyi arkadaştım. Çok kültürlü bir adamdı. Özellikle tarih konusunda korkunç kültürlüydü. Bir gün dedim ki ona; Lazlar konusunda hiçbir yerde bilgi bulamıyorum, bana yardımcı ol. O da düşündü düşündü, sen dedi eski İslam Ansiklopedisi’ni al, Maarif Bakanlığı’nın bastığı. Bu olay 1980 yılında oluyor. Dediğini yaptım ve Lazlar hakkında ilk bilgiyi orada buldum. Onları daktilo ettim, fotokopiyle çoğalttım 1982 yılında. Yasaktı. Başım belaya girer diye korkmya başladım. Aslında pek bir de bir şey yoktu. Ama öyle bir susamışlık vardı ki böyle bir bilgiye… Öyle bir duyarlılık vardı ki, millet ona bile razı geliyordu. En çok Ardeşenli ve Pazarlılar ilgi gösterdi. Bizim Hopalılar pek ilgi duymadı. Ben dahiliye doktoruydum, eşim çocuk. Hopalılar hep bana gelirlerdi. Hopalı bir arkadaş vardı. Emniyette şube müdürüydü. Lakabı ‘şeythanişi’ idi. Bir gün dedim ki ona, korkuyorum. Çünkü devamlı fotokopi yaptırıyordum. Korkma dedi, bir şey olursa ben burdayım. Bu bana güven verdi.’

Alkumru, Türkiye’de Lazlar hakkındaki ilk araştırmacı

Aradan zaman geçip yıl 1992’yi gösterdiğinde sempatik Laz delikanlısı Nizamettin Alkumru, İstanbul’da, Laz Kültür Vakfı’nı kurmak isteyen duyarlı Lazlar’ın arasındaydı. Adı saygı ve güvenle anılıyordu. İlerlemiş yaşına rağmen anadili söz konusu olduğunda her türlü çabayı harcayan Alkumru, çalışmalarını aralıksız sürdürüyordu. Bildiği, duyduğu ve derlediği masalları köylüsü Yılmaz Avcı’ya vererek ‘Laz Masalları’ adlı kitabın hayata geçmesine katkıda bulundu.  

Alkumru, çalışmalarını niheyet 2006 yılında “Şimşir Kokardı Azlağa – Anılarda Laz Kültürü” adıyla kitaplaştırarak Chiviyazıları etiketiyle yayımladı. Yazar kitabında bir yandan Lazlar’ın tarihi hakkında okuyucuyu bilgilendirmekte, öte yandan Lazlar’ın karakterinden ve Lazca’dan bahsetmektedir. Bu kitapta Alkumru’nun daha özel bulduğu bölüm ise doğduğu köye ilişkin anlatımlarıdır. Alkumru’nun köyü, çocukluğu ve buradaki anıları aynı zamanda bir köy monografisi niteliğindedir.

İstanbul’da, 05 Ekim 2008’de kaybettiğimiz Nizamettin Alkumru, Hopalılar Derneği’nde yapılan ve yakınlarının katıldığı törenin ardından şimşir kokulu köyü, Azlağa’ya götürülerek toprağa verildi.  

Alkumru’nun hayatı boyunca en önemli uğraşı Lazlar’ın kimliği ve kültürü ile ilgili araştırmalar yapmak ve yazmak olmuştur. Kendisi, Türkiye’de Lazlar hakkında ilk araştırmaya girişen ve bunu basılı hale getiren kişidir. Ölümünden iki yıl önce kendi isteği üzerine kayıt altına aldığımız söyleşide Lazlar ve Lazca’nın geleceği hakkında şunları söylemektedir: ‘Şimdi ben sizi niye aradım? Dedim ki benim artık gücüm bitti. Bu işi sizler yürüteceksiniz. Nasıl yürüteceksiniz? Bir baş olması lazım.  Bu baş iki dala ayrılmalı.  Bir baş bu davayı canlı tutmak, yaşatmak için çalışmalı. Müzikle, folklorla, radyoyla, televizyonla,  şarkılarla… Diğeri de kalıcı kültür eserleri bırakmalı…’

Bizim gayemiz ne olmalı? Niye çalışmalıyız?

“Bizim gayemiz Laz isminin yok olmaması için çalışmaktır. Biz bunu istiyoruz. Bu bir kültür hizmetidir. Bu ırkçılık falan değil. Laz ismi tarihten silinmemelidir.”