Lazların Tarihi

İsmail Avcı Bucaklişi

KOLKHİS VE BİZANS DÖNEMLERİNDE LAZLAR

Laz tarihi MÖ 8. yüzyıla (MÖ 764-735) kadar geriye götürülebilmektedir. Bu tarihe ait Urartu yazıtlarında ilk kez Kolkh adından bahsedilmektedir (Lang: 1997).

Laz adından ilk bahseden kaynak Pilinius’un “Naturalis Historia” (M.S 79-23/24) adlı eseridir. Kolkhis devletinin bulunduğu bölgede M.S 3. yüzyılda Bizanslıların Lazika adını verdikleri Krallık ortaya çıktı. Kolkheti Krallığı’nın mirasçısı olduğu Antik Yunan kaynaklarında belirtilen Lazika, birçok Güney Kafkasyalı topluluğunun da içinde bulunduğu bir krallıktı.

6. yüzyıl Bizans tarihçisi Procopius Savaşlar adlı eserinde şunları belirtmektedir.

“Lazlar bir federasyondu, Justin ve Justinian’a bağlıydılar. Sınırları korumakla görevlendirilmişlerdi ve büyük ödenekler alıyorlardı. Bir Laz yönetici bir seferinde kraliyet asasını Perslerden almıştı: Laz kralları Tsate ve Gubaz’a Bizanslı eşler ve hatırı sayılır Bizans unvanları önerilmişti; Bizans sarayında eğitildiler, vaftiz edildiler ve beyaz kaftanlarla donatıldılar. Fakat Lazlar İmparatorluğa hiçbir zaman başarılı bir şekilde entegre olmadılar (Lang: 1997).

VI. yüzyılda, Lazika Krallığı dönemin büyük devletleri olan Bizans ve Pers İmparatorlukları’nın rekabet ve savaş alanına dönüştü. Bu iki İmparatorluk arasında birçok kez el değiştirdi. Bu döneme ait ayrıntılı bilgiler 6. yüzyıl Bizans tarihçisi Procopius’un “Savaşlar” isimli eserinde anlatılmaktadır. Lazika Krallığı, Bizans-Pers savaşlarından dolayı gücünü yitirmiş, VI. yüzyılda gelişen olaylar nedeni ile tarih sahnesinden çekilmiştir.

Trabzon İmparatorluğu Dönemi

Trabzon İmparatorları (1204-1461), büyük Lazika’nın (Thema’sı) olarak adlandırılan Laz topraklarını miras yoluyla devraldı. Bizanslı yazarlar yeni İmparatorluğu bir Laz sınır devleti olarak düşündüler.Büyük Komnenoslar’ın tam anlamıyla “Rum (Rhomaioi)” İmparatorları sayılmasını engelleyen büyük Laz nüfuslarıydı. “Lazlar İmparatorluk politikalarında aktif rol oynuyorlardı. Trabzon İmparatorluğu’na savaşçı sağlarlardı. Ortaçağda, Trabzon’un Rum İmparatorları, barış zamanında onları başbelası, savaş zamanında ise İmparatorluğun bağımsızlığının savunucuları olarak görürlerdi (Bryer: 1988).

1461’de Fatih Sultan Mehmet Trabzon İmparatorluğu’nu yıkarak egemenliği altına aldı. Böylece Lazlar,  farklı bir dine ve kültüre sahip bir İmparatorlukla sınır komşusu haline geldiler. 1461’de Trabzon Krallığı’nın sınırları doğuda Lazlarla meskun Atina’nın (Pazar) batısındaki dereye kadar uzanıyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu Trabzon İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdıktan sonra ilerleyişine devam etmedi ve daha doğuya yönelmedi. Lazlar 1461’den Osmanlı egemenliğine girdikleri 15. yüzyılın başlarına kadar bir dereceye kadar otonomilerini sürdürmeyi başardılar ve yerel derebeylerinin yönetimi altında kaldılar (Bryer:1988).

Trabzon’un Osmanlı Devleti tarafından alınmasından yarım yüzyıl kadar sonra, Çaldıran savaşından (1514) dönen Yavuz Sultan Selim Lazların yaşadığı bölgeleri de Osmanlı topraklarına kattı (Özgün:2000).

Osmanlı Devleti 16. yüzyılın sonlarına kadar Lazlara dinlerini muhafaza etme özgürlüğü tanısa da bu tarihten itibaren Müslümanlaştırma politikalarına ağırlık vermiştir (Bryer:1988). “… Laz topraklarında başlayan İslamlaşma akımı kısa zamanda bu bölgede yayılmış, devlet ehil hocalar göndererek bütün D. Karadeniz yöresinin Müslümanlaşma evrelerinin tamamlanmasını sağlamıştır (Özgün:2000).” 16. yüzyılın sonlarından 18. yüzyıla kadar geçen zaman, Lazların Müslümanlaştırılması yoluyla Osmanlı İmparatorluğu’na entegre edilmesiyle geçmiştir.

19. yüzyıl sonlarında Lazistan Sancağını dolaşan Fransız coğrafyacı ve oryantalist Vital Cuinet, yöreyi meşelik dağlarla çevrili, yazın sürülerin çıkarıldığı verimli yaylaların bulunduğu bir bölge olarak anlatır (Yurt Ansiklopedisi: 1982). Cuinet’ye göre yöredeki halkın çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktadır.

19. yüzyılın başları merkezi Osmanlı hükümetine karşı kendilerini başarı ile kabul ettiren yerel ayanların güçlenmesine tanık oldu. Lazistan ayanlarının özgürlüklerine ilk darbe 19. yüzyılda Trabzon Valisi Osman Paşa tarafından indirildi (Minorsky:1957). 1814-1817, 1818-1821, 1832-1834 yılları arasında bölgede ayanları tasfiye etmek isteyen Osmanlı yönetimine karşı yerel ekonomik ve idari özerkliğe sahip ayanlar arasındaki çıkar ve iktidar çatışmasından kaynaklanan geniş çaplı isyanlar ortaya çıktı (Bryer:1988). Bu ayaklanmalar Tuzcuoğlu Memiş Ağa tarafından başlatılmış, halefleri tarafından devam ettirilmiştir. 19. yüzyıl başlarında, D. Karadeniz yöresinde ortaya çıkan bu isyanlara, yörede yaşayanların çoğunluğu katılmıştır (Özgüğn:2000). Fakat, isyanların bastırılmasının ardından bölgeyi gezen Karl Koch, hürriyetleri azalmış olmakla beraber, ayanların çoğunu yerinde buldu. Koch, Lazistan’da 15 Ayanı adları ile belirtmektedir (Minorsky:1957). Lazlar, 1840’lara kadar, içerdeki vadileri yüksek kalelerden yöneten ayanların hakimiyetinde otonomilerini korudular.

20. yüzyıldan önce bu bölge, hiçbir zaman tamamiyle büyük bir imparatorluğa entegre edilemedi, ama tampon bir bölge işleviyle onlara gevşek bir yapıda müttefik kaldı. Bölgenin modern tarihi bir dereceye kadar klasik dönemlerdeki tarihiyle benzerlik gösterir: Pers-Bizans tehditleriyle Osmanlı-Rus konfliktleri yer değiştirmiştir (Hann: 1997).

Bölge ayrıca 19. yüzyılın sonlarından itibaren Rus yayılmacılığının tehdidi altında kalmış, I. Dünya savaşı sırasında, 1915-17 arasında Rus birlikleri tarafından işgal edilmiştir. 1917 Sovyet Devrimi’nin ardından Rus birlikleri bölgeden çekilmişlerdir.

Lazistan Sancağı

Şemseddin Sami, Kamus-ül Alam adlı ansiklopedik yapıtında Lazistan Sancağı’nın 120 km uzunluğunda ve 25-30 kilometre genişliğinde olduğunu yazar. Lazistan Sancağının üç kazası (Rize, Atina ve Hopa), altı nahiyesi ve 364 köyü vardı. Nüfusu 138.467 kişiden oluşuyordu. Şemseddin Sami, az sayıda Rum dışında sancakta Müslümanların ve Lazların yaşadığını yazar. İngiliz Parlamento üyesi W. E. D. Allen 1929 tarihinde “The Geographical Journal”da yayımlanan “The March Lands Of Georgia” adlı makalesinde Lazistan Sancağı hakkında Şemseddin Sami ile aynı bilgileri vermektedir.

1851’de, Gönye (Gonia) sancağının adı değiştirilerek Trabzon Vilayetine bağlı idari bir birim olarak Lazistan Sancağı kurulmuştur. Acara bölgesi ve Yukarı Gurya, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı’na bağlandı.

Batum’un 1878’de Osmanlı-Rus Harbi sonrası Rusların eline geçmesi üzerine Sancak merkezi Rize’ye alındı. 19. yüzyılda Lazistan Sancağı Trabzon Vilayeti’nin doğu ucunu oluşturuyordu.

1896’da Lazistan Sancağı, Rize, Atina (Pazar), Hopa kazalarından oluşmaktaydı. Bu durum idari durum 1903’de değişmeyerek 1918’e kadar korumuştur.

Cumhuriyet Dönemi

Milli mücadele döneminde Liva merkezi olan Rize, 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununa göre Pazar (Atina ) Hopa ve Rize merkez kazalarından oluşan bir vilayet haline getirildi. 1 Haziran 1933’den itibaren geçerli olan “Lağvedilen ve birleştirilen vilayetler hakkındaki kanun” gereği Rize vilayeti yeniden teşkilatlandırıldı. Artvin ve Rize vilayetleri birleştirilerek merkezi Rize olmak üzere Çoruh vilayeti teşkil edildi. 2 Ocak 1936’da Çoruh ili kaldırılarak, yalnızca Pazar ve merkez ilçeden oluşan Rize ili teşkil edildi.

Günümüz idari yapılanmasında, Lazların yerleşik olduğu Hopa, Arhavi ve Borçka kazaları Artvin iline, Pazar (Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar Atina), Ardeşen, Fındıklı (Vitze), Çamlıhemşin Rize iline bağlı ilçelerdir.

Bu arada, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren bölgedeki yer adlarının değiştirilmesi yönünde bir takım çalışmalar yürütülmüş ve bu itibarla, “Lazistan Livasının adı “Terakki”; Mapavri (Çayeli) nahiyesinin adı “Eski Pazar”; Hopa kazasının adı “Cihadiye”; Arhavi nahiyesinin adı “Teşkilat”; Atina (Pazar) kazasının adı “Müftü”; … olarak değiştirilmek istenmişti (Yüksel:1998). Ancak, Osmanlı dönemindeki uygulamalar başarı ile sonuçlanamamıştır.

Yer adlarını değiştirme çabaları 1950’lerden itibaren devam etmiş ve bu bölgedeki kasaba, köy, akarsu ve belli başlı belde ve mahallelerin halk tarafından kullanılan tarihsel isimleri değiştirilmiştir. Bugün kamusal alandaki uygulamalarda köy, mahalle, akarsu, belde, kasaba isimleri Türkçe halleri ile kullanılmaktadır. Ancak, bölgede yaşayan insanlar için bu değişikliğe uyum sağlanamadığından eski biçimleri ile sözlü dilde kullanılmaya devam edilmektedir. Bu ise birçok alanda karışıklığa meydan vermekte, kamusal alana ilişkin duyurularda nerenin kastedildiği çoğu zaman anlaşılamamaktadır.

İktisadi Yapı

Doğu Karadeniz bölgesi coğrafi özelliklerinden dolayı yoğun bir nüfusu barındıracak geniş tarım arazilerine sahip değildir. Arazinin yapısı, iklim özellikleri tarımı yapılabilecek ürünlerin çeşidini ve miktarını sınırlamaktadır. Bölge ekonomisi özellikle vadi içlerinde tarıma ve hayvancılığa dayanırken, kıyı kesimlerinde daha çok denizcilikle ilgili faaliyetler yürütülür. 6. yüzyıl Bizans tarihçisi Procopius’un Savaşlar adlı eserinde Lazika’nın iktisadi durumu hakkında şunları yazar:

“Lazika’da ne mısır, ne şarap ne de başka iyi bir şey üretilmezdi. Yolların darlığı yüzünden insanlar tarafından taşınmadıkça hiçbir şey oraya taşınamazdı. Ancak Lazlar orada yetişen bir tür (darı) sayesinde yaşayabiliyorlardı çünkü ona alışmışlardı. Lazların ne tuzu, ne buğday ne de başka iyi bir şeyleri vardı, ancak deri işleyerek ihtiyaç duydukları kaynakları sağlayabiliyorlardı.”

1950 sonrası Demokrat Partinin iktidara gelmesinin ardından uygulanan politikalarla köylüler iktisadi yaşama katılmaya başladılar. Bu dönemde, iç kesimlerde çay tarımının gelişmeye başlaması ile köy yollarının açılması zorunlu hale gelmiştir. Bu doğrultuda gösterilen çabaların sonucunda, köylülerin de zorunlu katılımı ile köyler kasaba merkezlerine bağlanmıştır.

Çay tarımı başlangıçta Rize ve çevresinde tarımı yapılmakta iken 1960’lardan sonra Rize’nin doğusundaki kıyı şeridine genişlemeye başlamıştır. 1970’lere gelindiğinde, çay bölgesel ekonominin dayanak noktası haline gelmiştir. “Bu, çayın bütün sosyal gruplar arasında, hızla ve neredeyse tamamen kahvenin yerini alarak, her durum için bir içecek olarak ülke çapında benimsenmesindeki yüksek oran sayesinde mümkün olmuştur (Hann:1990).” Günümüzde halen ekonomik yapı yönünden, bölgenin en büyük gelir kaynağı çay üretimidir.