Esat Sarı
Lazona’da, Ağustos ayı geldiğinde yöreye özgü heyecan verici bir serüven olan atmaca avcılığı başlar. Yurdun çeşitli yerlerinde çalışmakta olan yöre insanlarının bir kısmı bu macerayı yaşamak için yılın bu zamanını iple çeker. Hatta işlerini buna göre ayarlayarak maceraya katılır. Kendilerini ‘Atmacacı’ olarak adlandıran bu insanlar, her yıl atmaca mevsiminde çeşitli organizasyonlar yaparak sahilden dağların içlerine doğru harekete geçer. Atmacanın geçiş yaptığı dağların belli yerlerinde ‘Tenta’ (Çerge /Avlak yerleri) kurarak atmaca ( Lat. Accipiter nisus Laz. Siftheri ) yakalamaya başlarlar. Atmaca yakalanan yerler bazen günübirlik olabildiği gibi bazen de kamp şeklinde organize edilmektedir. Günümüzde yollar ve araçların çoğalması sayesinde ulaşımın kolay olmasına karşılık geçmişte atalarımız bu yolları yaya yürüyerek gidip gelmişler, konaklamak gerektiğinde de yöre insanının pratik zekasının ürünü- ‘Bardi’ leri kullanmışlardır.
Bu tutkunun yöreye nereden, nasıl, ne zaman geldiği ve insanları bu derece etkilemeyi nasıl başardığı hususu tarihin derinliklerinde kaybolurken atmacacıların coşkuları bize birtakım ipuçları vermektedir. Yırtıcı kuşlarla yapılan avcılığın tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır. İnsanoğlu doğası gereği avcıdır. Bazı avları kendi yetenekleriyle avlarken bazılarını da hayvanların içgüdülerinden yararlanarak gerçekleştirmiştir.
Lazlar için atmaca aileden biri gibidir… Ülkemizde eskiden beri yırtıcı kuşlarla yapılagelmekte olan avcılık neredeyse kaybolmak üzeredir. Şahin ve doğan ile yapılan avcılık tamamen unutulurken atmaca ile yapılan avcılık Karadeniz’in doğu ucunda; Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa ilçelerinde yaşayan Lazlar tarafından hala yaygın şekilde sürdürülmektedir. Konuya ilişkin yazılı kaynakların bulunmayışı, bu avın kökeni hakkında kesin bir yargıya varmamızı güçleştirmektedir. Her yıl büyük bir hevesle beklenen atmaca zamanı geldiğinde gerekli hazırlıkları yapan avcılar, bu 30-40 gün süre zarfında yaşadıkları hikayeleri dilden dile aktarmaktadır.
Bu anlatılanlara bakıldığında Lazlar’ın bu işi salt av olarak görmekten öte anlamlar yüklediğini görürüz. Öyle ki Lazlar, atmacaya kutsallık mertebesine varan bir sevgi beslemektedir. Atmacacılar için atmaca aileden biri gibidir. Evin en güzel odasında tüneği yapılır ve sabah akşam büyük bir özenle beslenir. Atmacanın yedikleri tamamen (yumurta, et) taze ve doğaldır. Ölen atmacanın ardından günlerce yas tutanlara şahit olduğumu söyleyebilirim.
Aslına bakarsanız ne yakalanan atmaca, ne de bıldırcın bir atmacacının günlerce, hatta haftalarca peşinden dağdan dağa dolaşan avcının çektiği eziyetin karşılığını vermektedir. Ama yine de hiçbir güç bir atmacacıyı bu tutkunun peşinden koşmaktan alıkoyamaz. Her Ağustos ayı geldiğinde dağlar çağırır onu ve işini gücünü bırakıp uyar bu çağrıya.
Atmaca zamanı Lazona’daki bütün kahvelerin ve lokallerin tek sohbet konusudur atmaca. Her avcı kulübünde var olan meşhur palavracılar da bu işe ayrı bir renk katar. Çünkü sadece yaşananlar değil, yaşanmak istenenler de dile gelir bu mekanlarda. Her atmacacının gönlünde yatan ve bir gün yakalamayı hayal ettiği ‘Beyaz açık kara’, ’İpek sarı’, ‘Açık sarı’ olarak adlandırılan değerli atmacalar ya da çok az insanın gördüğü fakat herkesin görmüş gibi farklı şekillerde tarif ettiği efsane ‘İspiri’ atmacası ile ilgili öykülerin abartılarak tekrar tekrar anlatıldığına şahit olursunuz.
Lazların atmacayı bu kadar sevmelerinin bir nedeni de bu kuşların çok kurnaz avcılar olmalarıdır. Bu, doğada iyi bir avcı olan atmacayla ondan daha iyi olduğunu iddia eden insanın mücadelesidir. Atmacacı ciceğeni/ ğaöo’yu atmacaya kaptırmamalıdır. Kaptırırsa karizma çizilir, diğer avcıların alay konusu olur. Atmacacı, atmacaların bütün reflekslerini ve kuşları yakalamak için kullandığı taktikleri iyi bilmeli, tedbirli olmalıdır.
Atmacalar;
• Sabah saatlerinde vadilerden döne döne yükselirken bir yandan da keskin görüşe sahip gözleri ile çalılıklardaki kuşların hareketlerini takip ederler. Yükselerek kendini kaybettirirler ve hiç beklenmedik anda saatte ortalama 80 km hızla taş gibi avın üzerine saldırarak avlanırlar.
• Akşam saatlerinde ise sabah göç ettikleri yönün tam tersine, yüksek tepelerden daha kuytu vadilere doğru alçaktan uçarlar ve bu esnada önlerine çıkan kuşlara baskın yaparak avlanmaktadırlar.
• Yağmurdan sonraki hava açımlarında, hem yağmurdan etki
Laz lenmiş olan tüylerini teleklerini kurutmak için hem de bulunduğu çevredeki kuşları takip etmek için ağaçların dalları arasına saklanmakta, menzile giren kuşlar olursa ani saldırılarla kuşları avlamaktadırlar.
• Kuşların hareketlerini gördüklerinde, daldan dala kısa mesafelerde uçarak saklana saklana yanaşırlar ve ani baskınla avlanırlar
• Tenta da oynatılan kuşa hiç aldırmaz görünen atmacalardan bazıları ani bir dönüşle ağlarla çevrili alana yukarıdan dalış yaparlar ve kuşu ellinizden alabilirler. Buna da Lazcada “Siftheri kodolomikhaphu” denir.
• Kaliteli ve kuvvetli atmacalar, doğada ki kuşları daldan uçurduktan sonra avlarlar. Ağa doğru süzülüp gelen atmaca belli bir mesafeye geldiğinde kanatlarını birbirine çarparak kuşu korkutup havalandırmaya çalışır. Avcı bunu fark edip kuşu biraz yükseltip atmacanın geldiği yönün tersine doğru kuşu kaçırmalı. Yoksa atmaca tuzağı anlar ve yukarıya doğru keskin bir kavis çizerek yönünü değiştirir.
Buna da Lazca da “Siftheri emisthu” denir Bu mahir avcıları yakalamak, onları alt etmek atmacacılarda büyük bir heyecan yaratmakta, hele atmacayı ağa düşürdüğünde adrenalin tavana vurmaktadır.
Kültürümüzün bir parçası olan atmacacılık, insanlarımızın duygu dünyalarını da derinden etkilemiş, değişik zamanlarda çeşitli maniler ve türkülere konu olmuştur. Bu maniler ve türküler dilden dile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış ve bazıları keyifle dinlenen ezgilere dönüşmüştür.
Çıkış noktası protein ihtiyacını karşılamak için atmacanın içgüdülerinden faydalanarak bıldırcın yakalamayı-yakalatmayı hedefleyen bu avcılık türü, bugün atmacayı yakalama ve onu gururla kolda gezdirme düzeyine erişmiştir. Güzel bir atmacayı kolunda gezdiren kişi çevrenin ilgi odağı olmakta ve bu da atmaca sahibine büyük bir keyif vermektedir. Lazlar’ın ikiz boyu olan Megreller’de mutluluğun ‘iyi bir at, iyi bir atmaca ve iyi bir av köpeğine sahip olmakla’ mümkün olduğu söylenir.
Peki, nedir bu atmaca ve atmacacılık?
Atmacacılık, gündüz yırtıcı kuşlarından olan atmaca ile (Lat: Accipiter Nisus, Lazca: Siftheri) Bıldırcın (Latince: Coturnix Coturnix, Lazca: Orthiçhi/Othrikhe ) avlamayı amaçlayan ama bu aşamaya gelinceye kadar içinde birçok aşamayı içeren bir avcılık çeşididir. Avcılık usta-çırak ilişkisi içerisinde uzun uğraş ve sabır gerektiren bir aşamadan sonra öğrenilir. Her sosyal olayın bir kuralı olduğu gibi atmacacılığın da yazılı olmayan kuralları vardır.
Bu kurallar uzun zaman içerisinde tecrübeler sonucu ortaya çıkmıştır. Atmaca göçmen bir kuştur. Kertenkele, yılan, kurbağa gibi sürüngenlerle küçük ve orta büyüklükte (Bıldırcın, Yabani güvercin, Çulluk vb.) kuşları da ustaca yakalayabilen iyi bir avcıdır. Avını yakalarken gösterdiği üstün performansı ve atikliği görmeden tahmin yürütmek mümkün değildir.
Nereden geldiğini fark edemediğiniz bir ok gibi fırlayarak avını pençeleriyle yakalar. Ağırlığı 180 -300 gram civarındadır. Erkeği, dişisinden küçüktür. Avda genellikle daha güçlü ve dayanıklı olduğu için dişisi kullanılır. Atmacanın erkeğine “Mamuliwa’ , bir yaşından büyük olanlara da “ Tuyleği” denir.
İnsana daha kolay alıştığından ve av için daha kolay eğitildiğinden o senenin yavruları tercih edilmektedir. İyi huylu atmacalar saklanıp bir sonraki sezonda da avda kullanılmaktadır. Buna “Saklama Tüyleği’’ denmektedir. Ender olsa da doğada kalmış, tüylek olmuş (Tüylerini değiştirmiş) atmacalarla da avcılık yapılmaktadır. Buna da ‘Hava Tuyleği denmektedir. Gözleri yumurta sarısı rengindedir. İçinde karanlıkta büyüyen, ışıkta küçülen siyah renkli beneği vardır. Olağanüstü görme yeteneğine sahiptir. Gagası kıvrık, ucu sivri ve keskindir. Pençelerindeki tırnakları bir iğne kadar sivridir. Avını yakalamada gösterdiği performansta bu pençeleri en önemli silahıdır.
Atmaca; Avrupa, Asya ve Afrika’nın ormanlık alanlarında yaşar. Ağustos ayının ortalarından başlamak üzere Ekim-Kasım aylarına kadar kuzeyden güneye; soğuk kış günlerini güneyde geçirdikten sonra Mart-Nisan aylarında tekrar kuzeye, yavru yapabileceği ormanlık alanlara göç etmektedir. Kuşların üreme bölgelerine gitmek için yaptıkları ilkbahar göçü, Mart ayı ortalarından Haziran ayına kadarki süreyi kapsamaktadır. Üreme dönemi, genel olarak ilkbahar göçünden sonra başlayıp sonbahar göçüne kadarki süreçtir. Sonbahar göçü ise genellikle Ağustos ayından itibaren başlayıp Kasım ayına kadar devam etmektedir. Atmacalar, sonbahar göçünde Orta Avrupa, Rusya ve Güneybatı Asya ormanlıklarında yavru yaptıktan sonra güneye göç ederler. Bu göçler ülkemizin doğu ve batı sınırına yakın iki yolu takip eder. Birinci göç yolu: Alpler’den başlamak üzere Adriyatik sahilleri, Yunanistan, Trakya bölgesine; Trakya bölgesinde kuzey rüzgârına tutulursa İstanbul boğazını takip ederek, güneyden gelen rüzgârlar kuvvetli ise Çanakkale boğazını geçerek güneye iner.
İkinci göç yolu ise Orta Rusya’dan başlamak üzere; Kafkas dağlarının batı yamaçları, doğu Karadeniz kıyı şeridini takiben uygun geçitlerden dağları aşarak Artvin-Borçka -İspir rotasını kullanarak 10 bin metre yüksekliğin üzerinde, vadiden geçen su sistemlerine dik doğrultuda uçarak-İskenderun hattı üzerinden güneye doğru giderler. Atmacalar bu yolları izlerken kendi içgüdüsel eğilimleri ve beslenme ihtiyaçlarına göre hareket ederler. Örneğin aşacağı tepeye rüzgârın dik vurmasını tercih eder. Çünkü önüne çıkacak olan avın -ki bunlar genellikle kendisinden daha iyi uçamayan kuşlardır- bunları kıstırır, yakalar ve beslenmesini de sağlamış olur. Her zaman kuşlara ani baskın yapabilecek ortamları takip eder. Örneğin, boğazlardan döne döne yükselir, buradaki amacı dönerken gözüne kestireceği bir av varsa üzerine bir taş gibi inebilmektir. Tepeleri aşarken rüzgâra göre en yüksek tepenin boğazını hedefler. Zirvelere yaklaştığında, önüne çıkacak olan kuşlara ani baskınlar verebilmek için yere çok yakın mesafelerden uçarlar.
Atmacalar tabiattaki meteorolojik olaylara karşı çok duyarlı hayvanlardır. Ne zaman fırtınanın eseceğini, ne zaman dineceğini çok isabetli bir şekilde tahmin edebilmektedir. Çok iyi tahmin ettiği bu hava şartlarına göre ya yoluna devam eder ya da bulunduğu bölgedeki ormanlığın derinliklerinde geçici bir süre barınmaya çalışır. Esen rüzgâra bağlı olarak atmacaların geçit yollarını değiştirdikleri çok sık rastlanan bir olaydır. Atmaca avcısı üç gün öncesinin ve üç gün sonrasının hava tahmin raporunu iyi bilmeli ve rüzgârları iyi takip etmelidir.
Ülkemizde atmacacılık olarak bilinen atmaca ile avcılık; Rize’nin Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ve Artvin’in, Arhavi, Hopa, Kemalpaşa, Borçka ilçelerinde, bu yerleşim yerlerine mensup olup da batıya göç edenlerden Kocaeli, Sinop, Yalova, İstanbul, Tekirdağ gibi yerlere yerleşenlerin bu ata sporunu buralarda devam ettirdiklerini görüyoruz.
Atmacacılık, birbirini takip eden avlar zincirinden oluşur. Nihai hedefi atmacanın içgüdüsel eğilimlerinden faydalanarak bıldırcın avlatma yöntemidir. Eski zamanlarda et ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıldığı bilinse de bugün eti için atmacayla bıldırcın avlayan insanların var olduğunu düşünemeyiz.
Atmacacılığın bölgemizde ne zamandan beri yapıldığı konusunda çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre: Romalılar’ın bölgeye gelişiyle beraber Sicilyalı avcıların getirdiği, bir diğer görüş ise Pers kökenli insanların bölgeye getirdiği hakkındadır. Atmaca ile avcılık yapabilmek için birbirini takip eden birkaç aşamayı başarıyla geçmek gerekmektedir.
İlk olarak, “Ciceğeni’’- Ğaçho (kızıl sırtlı örümcek kuşunu Latince: Lanius collurio) yakalamak ve onun eğitimini tamamlamak lazımdır. Ciceğeni olmadan avcılık olmaz çünkü bu kuş sayesinde atmacayı aldatacağız ve ağın içine düşüreceğiz.
Çekirge ve böcekleri yiyerek beslenen Ciceğeni/Gaöo, atmacayı aldatıp yakalamak için çok elverişli bir kuştur. Çünkü alıştırıldığında oturmakta olduğu değnekten kolay kolay uçmayan, uçunca da ayağına bağlı olan ipin menzili kadar (30-40 cm) havaya doğru uçup tekrara değneğe konan ve asla değneği bırakmayan bir özelliğe sahip ender kuşlardandır.
Ciceğeni/Ğaçho yakalamak için iki yöntem kullanılmaktadır. Biri eski tip bir tuzak olan “Kandara” yöntemidir, günümüzde artık pek kullanılmamaktadır. Çatal ağaç arasına konan bir çubuğun üzerine atkuyruğundan koparılan kıllardan yapılan ilmekler dizilir, kuşun oturup da uzanamayacağı bir yüksekliğe, çatal dal arasına gerilen bir ipe de Çekirge (Mkholi) asılarak kuşun çekirgeyi görebileceği bir yere konur. Çekirgeyi yemek için gelen kuş ilmeklerin olduğu çubuğa ayak basmak zorunda olduğundan hareket ettikçe ilmeklerden biri ayağına dolanır ve yakalanır.
İkinci yöntem de çeşitli düzenekleri olan kafeslerdir. Kafeslerin içine canlı vaziyette “Ğvapha’’ (Danaburnu / Gryllotalpa) konarak kuşun dikkati çekilir ve kafese gelince de yakalanır. Yakalanan kuşlar bir ön elemeden geçirilir. İyi kuşlar; göğsü beyaz, sırtı kırmızı, iri gagalı uzun kanatlı ve uzun kuyruklu olmalıdır. Kanat ve kuyruğunun uzunluğu çubuk üzerinde daha uzun zaman durmasını, yorulup pes etmemesini sağlar. Gagasının iriliği ise; kıyılmış et parçalarıyla beslenen kuşun bunu kolayca koparabilmesi ve gıdasız kalmaması için tercih edilmektedir.
Çubuğa oturtma ve yem yeme eğitimi verildikten sonra, kuşların gözleri sadece alt taraftan çubuğu görebilecek şekilde yumuşak bir meşin parçasıyla kapatılır. Bunun nedeni; gözü açık olan kuşlar atmacanın gelişini görünce avaz avaz bağırarak çalıların arasına kaçmaya çalışırlar, bu da atmacayı huylandırır ve tehlikeyi sezen atmaca da yönünü değiştirir. Av gerçekleşmez.
Kuşları hazır hale gelmiş olan avcılar, Eylül ayının başında, atmaca tutmak için atmacanın göç yolu olan dağlara doğru yola çıkarlar. Yola çıkmadan önce dağda kalınacak zamana göre hazırlıklar yapılır, ona göre alet edevatlar alınır. Her şeyin eksiksiz olmasına özen gösterilir. Çeşitli dönemlerde yapılan gözetlemelerden sonra tespit edilmiş olan göç yolları üzerinde atmacayı yakalamada kullanılan “Tenta” denen, ortama uygun çalılardan yapılan kulübeler yapılır.Tenta atmacanın gelişini görecek şekilde dizayn edilir.
Önüne “Neferi” veya “Khali sindomi” denen ağlar gerilir. Atmaca karşı tepeden gelmeye başlayınca avcı Tenta içindeki pozisyonunu alır, siperin arkasına gizlenerek kuşu ağın önünde uçurur. Buna kuş oynatma denir. Atmaca gelinceye kadar kuş oynatmaya devam edilir. Atmaca 3-4 kilometreden bu kuşu görebilir ve eğer aç ise kuşa doğru gelmeye başlar.
Buna “Oxuntsu” (Süzülme) denir. Tabiatta atmacalar genellikle kuşları daldan uçurduktan sonra havada yakalar. Bu nedenle atmaca bir iki metre mesafeye gelince avcı kuşu uçuyormuş gibi çeker. Bu zamanlamayı ayarlamak ustalık ister. Bu da tecrübeyle sağlanır. Geç kalınırsa atmacanın kuşu yaralama ihtimali vardır, kuş erken çekilirse çok zeki bir kuş olan atmacanın hemen tuzağı fark etmesi ve havaya doğru bir kavis çizerek kaçması da mümkündür.
Bütün bu aşamaların başarıyla yerine getirilmesinden sonra ağa düşürülen atmaca önce dikkatli bir şekilde ağdan çıkartılır, kafası ve kuyruğu dışarıda kalacak şekilde bir mendille bağlanır. Daha sonra ayaklarına meşinden yapılan “Çhakşiri” ve uçma esnasında belinin zedelenmemesi için bel bağı bağlanır. Acemi Atmacalar önce kola oturtma ve yem yemeye alıştırılır. Yem yemeye alıştırılan atmacalar kola oturtularak göğüs ve sırt tüyleri okşanır. Buna “Oxomçhu” (Ehlileştirme) denir. Atmacalar genellikle pişmiş yumurta ve tuzsuz etle beslenir. Kola oturtma ve insana alıştırma “Oxomçhu “ safhasından sonra bıldırcın avlama zamanı gelmiştir.
Atmaca, yapılacak olan av için bir gece önceden aç bırakılır. Ertesi gün sabah erken saatlerde av yerine intikal edilir. Av köpeklerinin uçurdukları bıldırcınların arkasından avuç içinde tutulmakta olan atmaca salınır. Atmaca bıldırcını yakalar ve yere oturur, avcı da gider itinalı bir şekilde bıldırcını atmacanın pençelerinden alır. Avda her zaman istenilen sonuç alınamayabilir. Sabahın erken saatlerinde, atmaca susuz ise ya da yeterince ehlileştirilememişse kuşa bakmaz. Bıldırcının peşinden gideceğine döne döne yükselmeye başlar, yeterince yükselince de gidebildiği en uzağa giderek bir ağaca konar. Buna da “Siftheri dingolu’’ (atmaca dolandı) denir.
Atmaca çeşitleri
Atmacanın vücudunu örten tüylerin rengine ve bilhassa göğsündeki tüylerinin rengine ve desenine göre çeşitli adlar verilir ve bu desenlere atmacanın yazısı denir. Bu yazılar usta atmacacılar tarafından okunur. Aynı zamanda bu yazılar atmacaların değerini ve avdaki yeteneklerini de belirler. Tüylerinin rengi ve şekillerine göre Atmacalar üç ana gruba ayrılır: Karalar, Kızıllar ve Sarılar.
Karalar: Bu tür, doğada mevcut olan atmacaların % 45–50’sini oluşturur. Amaca uygun olanı kıymetli ise de huysuz ve avına gitmeyenine de sıkça rastlanmaktadır. Kara, Karanın ufağı, Karanın büyüğü, Kara kızıl, Mçhita kara, Boz kara, Açık kara, Kel boz kara Beyaz Karanın büyüğü, Kara kızıl, Mçhita kara, Boz kara, Açık kara, Kel boz kara Beyaz açık kara, Karanın ispiri diye çeşitleri vardır.
Kızıllar: Doğada mevcut atmacaların %35–40’ını oluşturur. İyi avcı oldukları bilinmektedir. Kızıl, Kızılın ufağı, Kızılın büyüğü, Boz kızıl, Çam kızıl, Mçhita kızıl, Kçe kızıl, Yanmış çam kızıl, Uça çam kızıl, Açık çam kızıl, Beyaz boz kızıl, Xasi mçhita kızıl, Yanmış çam kızılı, Kızıl ispiri diye çeşitleri vardır.
Sarılar: Doğadaki atmacaların % 10–20’sini oluştururlar. Atmacaların en asil olanları bu türdendir. Avcılar arasında Sarı ve İspiri atmacaların piri olarak kabul edilmektedir. Sarı, Sarının ufağı, Sarının büyüğü, İpek sarı, Sarı çam kızıl, sarı boz kızıl, Açık sarı, Yanmış sarı, Beyaz açık sarı, Sarı ispiri diye çeşitleri vardır.
Av mevsimi bitiminde, bıldırcın göçünden sonra normalde bütün atmacalar doğaya yeniden salınır. Bazı atmacacılar her zaman elde edemeyecekleri güzel kuşlarını kışın saklayarak “Tüylek” yaparlar ve ertesi yıl avda kullanmak isterler. Bu kuşlar insan elinde birkaç yıl yaşasa bile eninde sonunda yavru yapamadan ölürler.
Bu kadar sevilen bir kuşun en güzellerinin neslinin tükenmesine gönlümüz razı değilse tutulan atmacaları lütfen sezon sonunda tekrar doğaya bırakarak daha güzel yavrular yapmasına fırsat verelim. Bu şekilde iki amaç yerine getirilmiş olur. Atmacaları seviyorsak ölümlerine sebebiyet verecek her türlü hareketten kaçınalım. Yoksa bir gün bunların da nesli tükenir. Torunlarımıza anlatacak ancak hikâyeleri kalır.