Laz Halk Dansları – Horonlar

İsmail Avcı Bucaklişi

Doğu Karadeniz’de oynanan halk oyunlarına genel olarak Horon denilmektedir. Hora, Grek kökenli kelimedir ve Anadolu dillerine geçmiştir.[1] Laz dilinde bu kelime “horon oynamak” anlamına gelen “oxoronu” fiili ile ifade edilirken, Lazca bilmeyenler arasında horon tepmek, horon oynamak, horon kırmak, horon vurmak şeklinde kullanılmaktadır.

Doğu’da Hopa-Pazar arası, Batı’da ise Çayeli ve Trabzon arasındaki bölge, tarihsel, kültürel ve dilsel olarak farklılıklar taşır. Bu; horona, kullanılan enstrümanlara, oyunların ritm ve figür özelliklerine de yansımıştır. Rize’den itibaren Trabzon ve Giresun yörelerinde enstrürnan olarak kemençe, davul-zurna ve kaval, Çayeli’nden doğuya doğru gidildikçe Pazar, Hemşin, Furtuna Vadisi, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa’da tulum, Artvin yöresinde ise ağırlıklı olarak tulum ve akordeon kullanılmaktadır. Çayeli, tulumla oynanan horon ile kemençe ile oynanan horon arasındaki sınır konumundadır. Ömer Asan, “Eskiden Of’ta tulum ve zurnanın da çalındığını ama her nedense yasaklandığını söylerler”[2]diyerek çarpıcı bir noktaya işaret eder. Geçmişte, tulumun Karadeniz’in batı yörelerinde de çalındığı ancak dinsel nedenlerden ötürü yasaklanıp unutturulduğu bilinmektedir. Sınırlı düzeyde yapılan alan araştırmalarında Gümüşhane’nin Karadeniz’e yakın yerleşim birimlerinde, Rize Merkez’e bağlı köylerinde kemençenin yanında tulum da kullanılmakta ve bununla horon oynanmaktaydı. Doğu Karadeniz’de yapılacak detaylı bir alan araştırması yörenin folklorik özellikleri hakkında ilginç ve çarpıcı sonuçlar ortaya çıkaracaktır ve bu yönüyle bölge bakir bir alandır.

Lazlar Doğu Karadeniz’in sahil şeridinde ve sahile çok uzak olmayan köylerde yaşarlar. Geçmişte denizcilik, kendir, pirinç, mısır ekimi yaparlar, gurbete çıkarlardı. Bugün çay tarımı, balıkçılık ve fındık üretimi ekonomik altyapıyı teşkil eder. Geçiş bölgesinde yaşamalarından dolayı tarih boyunca yabancı kültürlerle etkileşimleri daha yoğun olmuştur. Lazlar’da yakın zamana kadar kan davasına rastlanabiliyordu. Atmaca avlamak, ehlileştirmek ve atmacayla avlanmak Doğu Karadeniz bölgesinde Lazlarla özdeşleşmiş bir uğraştır. Gerçekte kendi içlerinde sert ve asabi bir doğaya sahiptirler. İşte bu sertlik ve asabiyet Lazlann horonlarına da yansımıştır. Kaçkar dağlarının eteklerinde yaşayan Lazlar yaylacılıkla da uğraşırlar. Bu coğrafyada yaşayan insanların doğayla oldukça uyumlu bir yaşamları vardır. Yine de Doğu Karadeniz halklannın dilsel, kültürel, sosyal, üretimsel ve tarihsel birlikteliğin ortaya çıkardığı ortak bir kişilik prototipine sahip oldukları gerçeğini de göz ardı etmemek durumundayız.

KEMENÇE VE TULUM

Kemençe ve tulumun kökeni, birçokları için önemli bir merak konusudur. Ortaya birbirinden farklı birçok görüş atılmasına rağmen inandırıcı bir tespitin varlığından bahsetmek pek mümkün değildir. Zira, bu görüşler karşıt milliyetçi argümanlardan beslenmekte ve bilimselliği şüphe götürmektedir. Tulum, dünyanın birçok yerinde benzerlerine rastlanan bir enstrümandır; İskoçların Gayda’sı, Fransızların Cornemuse’si gibi.[3]Milliyetçi görüş, tulumun bir Türk halk çalgısı olduğunu iddia eder.[4]Fransızlar’ın fochette, İngilizler’in Kit adını verdiği yaylı çalgıyla akraba olan Karadeniz kemençesinin Anadolu’ya ne zaman geldiğini ve hangi yoldan girdiğini belirlemek güçtür.[5]Yine de bu enstümanların yerli olma ihtimallerini de hesaba katmakta fayda vardır.

Horon ise eski çağlardan beri Anadolu halkları tarafından bilinen ve oynanan bir oyun, hatta dinsel tören biçimidir. Ve muhtemelen Anadolu halkları ortak tanrılara ve benzer dinsel inanışlara sahip olmuşlardır.[6]

Lazlar tulum kadar kemençeyi de kendilerine yakın bulurlar ve kullanırlar. Ne var ki Lazların kullandığı kemençe Karadeniz kemençesine göre yapısal ve melodik anlamda farklılıklar taşır. Ayrıca Laz kemençesi ile Karadeniz kemençesinin çalış tavrında da farklılıklar vardır. Bu noktada Karadeniz kemençesi ve Laz kemençesi şeklinde bir ayrım yapmak mümkündür. Hemşinliler şarkılarına eşlik sazı olarak ya da horonda kemençe kullanmazlar.

HORONLAR

Çayeli – Hopa arasında ise Mtzanu, Anzheli, Memethina, Alikha, Hemşini, Bakhva (Bakhoz), İki ayak, Ğvandi, Rize, Phaphilati, Mimikhi (Kaçkar), Kotuna, Paaçkul (Kız horonu), Yali horonu, 3harişka, adı ile bilinen horonlar tulumla oynanmaktadır. Ayrıca, her bir horonun köyden köye değişebilen versiyonları vardır. Mesela Mtzanu horonunun, Eski Mtzanu ve Yeni Mtzanu olarak bilinen versiyonları vardır.[a]

Halk arasında en çok bilinen oyunlar Hemşin ve Rize horonlarıdır. Kemençe ile oynanan oyunlarda görülen omuz titretmelere tulumla oynanan oyunlarda sık rastlanmaz ya da bireysel tavır olarak karşımıza çıkar. Tüm horon türlerinde hareketler sert ve hızlı olmasına rağmen tulumla oynanan oyunlarda hareketler yuvarlaktır, ani ve keskin dönüşler yoktur. Bütün vücut aynı anda aynı yöne doğru hareket eder.

Horon sadece erkekler, sadece kızlar ya da kız-erkek karşık olarak da oynanmaktadır. Karışık oyunlar Hemşinlilerde yaygınken geleneksel kalıpların egemen olduğu yerlerde halen kız-erkek ayrımı yapılmaktadır. Eğer bir kız horon oynayacaksa yakınlarının kolunda oynamayı tercih eder. En azından böyle davranması beklenir. Son dönemde bu durumun yavaş yavaş aşıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun yanında yaşa göre de horon oynayanlar ayrılırlar. Genelde yaşlıların daha otantik horon oynadıkları düşünülür. Bu yüzden kimi düğünlerde gençlerin katılımı olmaksızın sadece yaşlıların horon oynamaları beklenir.

Düğünlerde, asker uğurlama gibi bazı özel günlerde, yayla şenliklerinde horon oynanmaktadır. Kırk sene evveline kadar, özel zamanları beklemeksizin bir eğlence biçimi olarak horon oynandığı anlatılır. Her köyde tulumcu bulunurdu. Horon, doğal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı. Zaman geçtikçe ekonomik koşulların zorlaşması, göçün yaygınlaşmasıyla horon oynama alışkanlığı da gerilemeye başladı. ’70’li yılların başlarında köy düğünleri artık tarihe karışmaya, düğünler şehirlerdeki salonlarda yapılmaya başlandı. Özellikle 1990’a kadar olan süreç, geleneksel değer ve alışkanlıkların bir kenara bırakıldığı, şehirleşmeyle birlikte modernleşme eğilimlerinin üst noktaya sıçradığı bir dönemdir. Ancak son yıllarda halk arasında horona karşı ilginin, düğün salonlarında horona ayrılan zamanın arttığı ve özellikle gençlerin modern danslara oranla horona daha çok ilgi gösterdikleri görülmektedir.

Batum – Hopa – Çxala üçgeni

Burada Batum – Hopa – Çxala arasında tulumla oynanan horonlara ayrıca değinmek gerekir. Zira, bu horonlar diğer tulum kuşağı horonlarına göre benzerlikler kadar oynanış şekilleri ve figürlerde farklılıklara sahiptir. Hopa ve Ardeşen’i tulum kuşağı horonları için iki ayrı merkez olarak kabul edersek karşımıza iki farklı horon kuşağı çıkacaktır. Hopa merkezli horonların yaygınlık alanı Hopa ile sınırlı değildir. 93 Harbi dolayısiyle Batum – Hopa – Çxala üçgeninden Marmara bölgesine göç eden geniş bir Laz kitlesi de bu horonları oynamaktadır.

Horoncu şahsiyetler

Çoğumuz için horonu cazibeli kılan horonun kendisi kadar horoncu şahsiyetlerdir. Mesela, Arhavili Yaşar Turna kemençe çalmadaki ustalığı kadar horonculuğu ile de ün yapmış unutulmaz bir isimdir.

Horonların isimlendirilmesi

Horon isimlerine topluca baktığımızda, bunların şahıs, akraba grubu ya da yer adları olduğunu görürüz.

Bakhva(Bakhoz) : Adını, Furthuna vadisi Laz köylerinden Bakhva ya da Bakhoz’dan almıştır. Son derece dinamik bir horondur.
Rize: Adını Rize kelimesinden alır. 5/8 ritmdeki horonların en bilinenidir. Arhavi yöresinde bu horon Rize-Pazar adıyla bilinir. Bu da horonların yöreye göre farklı isimlendirilebildiğini göstermesi açısından iyi bir örnektir.
Kotuna[b] : …
Paaçkul: Daha çok Ardeşen ve Furthuna vadisi köylerinde bilinen bir horondur. …
Tzarişkha[c]: Adını Pazar ilçesine bağlı “Tzarişkha” adlı köyden alır. Tarz olarak diğer horonlara göre farklıdır. Oldukça düşük tempolu bir danstır.
Dumli: Adını “Dumli” adlı bir şahıstan alan bir horondur. Ardeşen, Çamlıhemşin, Pazar civarında horonculuğu ile bilinen birisidir. Horona eşlik eden bir şarkı bulunmaktadır. …
Memethina[d]: Adını “Memethina” adlı bir şahıstan alan bir horondur. Kaynağı bilinmemekle beraber, diğer horon adlarının isimlendirilmesine dayanarak, “Memethina” adlı bir kişiye atfen bu horonun adlandırıldığını söyleyebiliriz. Özellikle Arhavi’de iyi bilinen, ve tulum eşliğinde oynanan bir horondur. Tarz olarak Hemşin isimli horona benzer.
Hemşin: Adını Hemşin yöresinden alan ve oldukça yaygın olarak bilinen bir horondur.
Alikha: (Ali + kha) “-kha” Lazcada isimlerin sonuna konan bir ektir. Alikha, Memethina’da olduğu gibi bir horona isim olmuştur.
Mtzanu: Furthuna vadisinde bir Laz köyünün adıdır. Eski Mtzanu ve Yeni Mtzanu olmak üzere, ritim ve melodik olarak farklı versiyonları vardır.
Phaphilati: Bugünkü Pazar’da bir Laz köyünün adıdır. Rize horonuna benzer bir horondur. Horonun en tipik karakteristiği kollar yukarıda iken birden aşağıya salınması ve aynı anda horonun durmasıdır. Ayrıca, Arhavi’de “Phaphilati” adını taşıyan bir köy ve aynı ada sahip bir horon vardır ki bu horon Pazar – Phaphilati horonundan farklıdır.
Anzhel: Rize – İkizdere’de bir köyün adıdır. Ancak bu horon Pazar ve Ardeşen çevresinde bilinir. Ardeşen’de oldukça yaygın bir horon olarak karşımıza çıkar.
Mimikhi: Furthuna vadisi Laz köylerinden Mtzanu’da bir ailenin ve aynı zamanda bir horonun adıdır. Duygu dolu ve düşük tempolu bir melodisi vardır. Tarz olarak Rize isimli horona benzerlik gösterir. Bu horon “Kaçkar” adıyla da bilinmektedir.
Tolikçeti: Furtuna vadisi Laz köylerinden “Tolikçeti”nin adıyla anılan bir horondur. Melodisi bilinmekle beraber geniş çevrelerce bilinen bir horon değildir.
Ğvandi: Furthuna vadisi Laz köylerinden “Ğvandi”nin adıyla anılan bir horondur. En önemli özelliği horona hareketli bir şarkıyla eşlik edilmesidir. Son dönemlerde yaygınlaşmıştır.

Eskiden, “Pozoni Vadisi”nin[e] uzak köylerinde Zeçifina (Zülküf) adında horoncu bir adam yaşıyordu. Zeçifina, horonu oldukça yavaş bir tempoda ve kendine has tarzıyla yorumlayışı sayesinde bu bölgede bir isim haline gelmiş ve artık günümüzde de temposu düşük horonlar “Zeçifina horonu” adı ile adlandırılır.

HORON BİR İBADETTİR KARADENİZ’DE

Horon sadece bedenle oynanan bir halk dansı değildir. Horoncular bedenleri ile değil, ruhları ile oynarlar. Beden hareketleri ruhsal coşkunun bir tezahürüdür. Horoncu kendini tulum sesinin ritmine ve derinliğine bırakır. Bu şekilde saatlerce horon oynamaya devam eder. Gün ortasında başlayan bir horonun ertesi günün sabahına dek sürmesi ruhsal bir motivasyonu zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde beden çok çabuk yorulacak ve horon kısa sürecektir. Bu yüzden ruhsal motivasyonu yakalayamayanlar uzun süre horon oynayamazlar. Tulum sesinde insan ruhuna hitap eden bir derinlik vardır. Horonun oynanma süresi uzadıkça horoncuların mistik bir havaya bürünmelerinden bu kolayca gözlemlenebilir. Horonu seyreden bir kişi dinsel bir tapınma töreninde olduğunu düşünebilir. Özellikle horonda belli bir süre geçtikten sonra oyuncular ruhsal bir havaya bürünürler. Horoncu, horonun belli bir aşamasından sonra trans haline geçer, büyük bir coşkuya kapılır. Zikir törenlerinde hedef; yaradana ulaşmak olsa da horoncunun asla böyle bir amacı olmaz. “Dionysos ilk koralarını Anadolu ‘da Tmolos dağında kurduğunu söyler. Sonra Euripides, türlü vesileler bularak Dionysos için Anadolu ‘da yapılan dansları, horonları tanımlar. Nasıl el ele verip halka halka tepinirlermiş, nasıl ayaklarını; yere vurunca başlarını havaya atarlarmış. Koro başı “Euhay!” diye bağırınca nasıl kendinden geçesiye hora teperlermiş!” [7]

Evet horon her yönüyle dinsel bir ayini hatırlattığı için olacak günah olduğunu savunanlar hep var olmuş. İnanca göre, horon oynayan birinin namaz kılabilmesi için boy abdesti alması gerekmektedir. Kimileri, horon oynamadıkları gibi, zevk alarak horon seyredilirse günaha gireceklerine de inanırlar.

Horon bir isyan, bir başkaldırı olarak nitelendirilmiş din adamları tarafından. Bu, o kadar etkili olmuş ki, belli bir yaşın üzerinde olanlar, hacca gidenler, sakal bırakanlar dine dönüşün bir göstergesi olarak önce horon oynamamak için yemin etmişlerdir. Birçok tulumcu, din adına tulum çalmayı bırakmıştır. Bazı durumlarda tövbe ettiği halde kendini tutamayıp horona katılan ve akabinde sakal kesenlere dahi rastlamak mümkündür. Halk arasında söylenen “tu/um şişer saruk baştan düşer”[8] sözü horona karşı geliştirilen dinsel tepkiyi çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bugün Rize’de, Trabzon’da tulum çalınmamasının bir nedeni de dinsel baskı altında tutulmasıdır. Bu da gösteriyor ki din, Doğu Karadeniz’de dilsel, kültürel asimilasyonda çok önemli bir role sahip olmuştur.

Dinsel yaklaşımların bu derece katı olması, addi bir soruya yol açmaktadır. Din adamlarının horonla alıp veremedikleri şey neydi? Neden horona bu denli karşı durdular? Yoksa horon, Doğu Karadeniz halklarının bir zamanlar dinsel ayinlerinde oynadıkları bir oyun muydu?

Evet. “Lazlar, baharda ekime başlarken, sonbaharda hasat sonu, denize çıkmadan önce, savaş öncesi ve sonrasında “oxvame” adı verilen tapınma yerlerine gider, yırtınırcasına horon oynarlardı. Oxvame, köyün yüksek ve düzbir yerinde bulunurdu “. Bu ifadeler Lazların çok tanrılı dinsel inanışlarında horonun dinsel tapınma biçimi olduğuna dair göstergelerdir. Sadece Lazlara özgü olmayan bu duruma, komşularında da rastlanır. Hemşinlilerin Ağustos ayında yayladan inişlerde kutladıkları Vartivor şenlikleri iyi bir misal teşkil eder. Bu şenlik bir hafta kadar sürer ve şenlik boyunca horon oynanır.

TULUM ŞİŞER HORON TUTUŞUR

Tulum şişer, sağ el üstte olacak şekilde eller tutulur, bir çember oluşur. Böylece horon tutuşmuş olur. Alanın genişliği oranında çok sayıda insan oyuna katılabilir. Katılan biri oyunu bozmayacak kadar horonu iyi bilmek zorundadır. Her horonda bir horonbaşı bulunur. Bu kişi oyunu çok iyi bilen, konuşmasıyla oyuna ahenk katan, liderlik özelliğine sahip biri olmalıdır. Horonun akışı, yönetimi, temposu, hangi figürün kaç kez tekrarlanacağı ve sonrasında hangi figüre geçileceğı tamamen bu kişi tarafından belirlenir. Horonbaşlarının kişiliği horonun da kişiliği olur. Tulumcu oyunun akışına göre tulum çalar. Tulumcuyu gayrete getirmek için onu öven, bazen de kızdırmak için onu yeren sözler söylenir. Horon sırasında horonbaşı dahil herkesin söyleyeceği sözler tulumun melodisine uygun olmak zorundadır. Horon sırasında konuşulmaz. Horonbaşı oyunu bozan birini dışarı atabilir. Bu, horondan atılan için hoş bir durum olmasa da çoğu zaman gurur meselesi yapılmaz.

Horoncular da oyunun ritmine uygun anlamlı ya da anlamsız sesler çıkarabilirler, horonbaşına, tulumcuya ya da dışardan birine sataşabilirler. Karşı tarafta aynı şekilde melodiye uygun olarak cevap verebilir. Bu da oyunların neşeli, keyifli ve ahenkli geçmesine yardımcı olur. Horon esnasında türküler söylenir. Bir grubun söylediği türküler bir başka grup tarafından tekrarlanır.

Karadeniz insanı doğaya, horon Karadeniz insanına, Karadeniz müziği ise biraz da horona göre biçimlenmiş. Son yıllarda Karadeniz’de ortaya çıkan dilde, kültürde, müzikte ve sosyal yaşamdaki dejenerasyon beraberinde nitelik arayışlarını da ortaya çıkarmış. Zuğaşi Berepe, Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu, Fuat Saka, Volkan Konak gibi sanatçılar genelde Karadeniz, özelde Laz kültürü üzerinde tarihsel gerçekliğe yakışan ürünler ortaya koymaya başlamışlardır. Bölgenin etno-kültürel değerlerini gün ışığına çıkarmaya çalışan dergiler çıkarılmaya, kitaplar yazılmaya başlandı. Sevindirici gelişmeler olmakla birlikte halk kültürüne sahip çıkılmadığı sürece kültürel değerlerin süreç içinde eriyeceği açıktır.

DİPNOTLAR

[1] Kudret Emiroğlu. Trabzon.Maçka Etimoloji sözlüğü.
[2] Omer Asan, Pontos Kültürü, s. 125.
[3] Anabritannica. tulumla ilgili madde.
[4] Bu konudaki milliyetçi görüş; tulum ve horonun orta Asya kökenli olduğu şeklindedir
[5] Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara.
[6] Anabritannica, kemençe ile ilgili madde.
[7] Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara.
[8] Doğu Karadeniz’de bir halk sözü.
[a] Mtzanu: Furtuna Vadisi’nde bulunan bir Laz köyüdür. Horon ve müzikte oldukça zengin bir altyapıya sahip olan bu köyde, çok sayıda horon türüne rastlamak mümkündür.
[b] Kelimenin sonundaki “-na” ekinden dolayı bu kelimenin Lazcada kullanılan bir kelime olduğunu anlayabiliyoruz. Bu isim aynı zamanda Lazcada bir armut türünün de adıdır.
[c] Lazcada “Tzari su + şkha orta, orta yer” isimlerinin birleşmesinden oluşan bir kelimedir.
[d] (Mehmet + na) “Mehmet” adının Lazcadaki söyleniş biçimi “Memethi”dir. “-na” soneki ise Lazcada isimlerin sonu konarak sıkça kullanılır.
[e] Pozoni vadisi: